Bu yazının saatte seçimlere dair bir şey söylemem mümkün değil. Bahar geldi mi, iktidar düştü mü, düştüyse seçim sonuçlarını kabul etti mi bilemem. Bunu ancak yazıyı okuduğunuz anlarda göreceksiniz.
Malumunuz seçim sonuçları kadar bu sonuçların kabulü üzerinde tartışmalar hatta iktidarın direneceğine yönelik kuşkular var.
Ben buna yönelik tarihten bir yaprak aktarayım.
Sinan Meydan’ın arşivinden istifade ve özetle;
Türkiye, çok partili hayata CHP ve İsmet İnönü sayesinde geçti.
İnönü’nün “Savaş zamanlarının darlıkları kalktıkça memleketin siyaset ve fikir hayatında demokrasi prensipleri daha geniş ölçüde hüküm sürecektir” sözleri üzerine Nuri Demirağ, 18 Temmuz 1945'te Milli Kalkınma Partisi'ni, Celal Bayar, arkadaşlarıyla 7 Ocak 1946'da DP’yi kurdular.
İnönü bu durumu “Yakın arkadaşlarım tarafından kurulan DP, tutmuştur” ve “Devlet reisi olarak her partiye karşı tarafsız olacağım” sözleriyle destekliyordu.
Ardından 1945-1950 arasında 5 yıl içinde Türkiye'de tam 23 yeni parti kuruldu.
Hiç kuşkusuz, İnönü'nün demokrasiye geçiş kararında, İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki dış dinamiklerin de rolü vardı: Savaşı demokratik ülkelerin kazanması, savaş sonrasında Sovyetlerin Türkiye'ye yönelik saldırgan politikası, Batı desteğini alabilmek için demokrasiye geçiş kararını hızlandırdı.
10 Mayıs 1946'da toplanan CHP Olağanüstü Kurultayı'nda İnönü, tek dereceli seçim sistemine geçilmesini ve kendisinin “değişmez genel başkan” sıfatının kaldırılmasını istedi. “Seçimi kaybedersek, kazanan partinin başkanının devlet başı olmasını doğal göreceğiz ve onu samimi bir hürmetle karşılayacağız” dedi.
Açık oy, gizli sayımla yapılan ilk seçimi yine CHP kazandı. İktidar-muhalefet tartışmalarıyla o yıllarda tanıştı Türk seçmeni…
Ama o dönemde tarafsız ve adil yaklaşımı ve devlet adamı tavırlarında bir İnönü vardı.
Bu tartışma ya da kavgada devletin taraf olmaması anlayışıyla hareket ederek, tüzük değişikliğiyle cumhurbaşkanlığı ve parti başkanlığının birbirinden ayrılmasını sağladı.
Ardından 1949'da demokratik bir Seçim Yasası hazırlandı. Gizli oy açık tasnife uygulamasına geçildi, yargıçların il ve ilçe seçim kurulları başkanlığı yapmasına, Yargıtay ve Danıştay üyelerinden bir Yüksek Seçim Kurulu kurulmasına karar verildi.
Menderes'in ifadesiyle bu yasa “Demokrasinin Sakarya Zaferi”ydi.
İnönü, 1950 seçimlerini kaybetmeyi göze almıştı. İktidarın tüm avantajlarını elinin tersiyle bir kenara itmeye hazırdı.
1950 seçimlerini kaybettiği o gece eşi Mevhibe Hanım'a, “Yarından sonra Çankaya'dan Ankara'ya otobüsle inmeye hazır mısınız?” dedi. Mevhibe Hanım “Hazırız Paşam!” dedi. Bir an önce Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nü boşaltmak istiyordu. “Kaç günde taşınırız?” diye sordu.
Seçim sonucunu demokratik bir olgunlukla kabul eden İnönü, 11 yıl 6 ay 3 gün süren cumhurbaşkanlığından sonra Çankaya'dan ayırılıp Pembe Köşk'e taşındı.
14 Mayıs 1950 seçimlerinde yüzde 53.59 oy alan DP 408 milletvekili, yüzde 39.98 oy alan CHP ise 69 milletvekili çıkardı.
CHP, çoğunluk sisteminin azizliğine uğramıştı.
Orhan Birgit'in anlattığına göre seçimin kaybedildiği anlaşılınca İstanbul Sıkıyönetim ve Birinci Ordu Komutanı, “seçime fesat karıştırıldığı” iddiasıyla harekete geçmek için İnönü'den talimat beklemişti. İnönü'nün talimatı şuydu: “Milli irade gerçekleşmiştir. Halkın istediği şekilde iktidar devredilecektir. Bunu herkes içine sindirmelidir.”
İnönü, 22 Mayıs 1950'de yurt dışındaki oğlu Erdal İnönü'ye yazdığı bir mektupta çoğunluk sistemi nedeniyle “fena yenildiklerini” belirtti. “Değişim arzusuna” yenildiklerini yazdı. “Bu da milletlerin hem masum hem de doğal arzularıdır” dedi. “Bu seçim… Memleket için, hepimiz için şeref olmuştur” diye de ekledi.
İnönü, TBMM'nin ilk toplantısını beklemeden iktidarı, kazananlara bırakmak istedi. Ancak DP'liler, henüz hazır olmadıklarını belirterek biraz zaman istediler. İnönü, Menderes'i başbakanlık odasında tebrik etti. 22 Mayıs'ta yeni cumhurbaşkanı seçildi. İnönü aynı gün yeni cumhurbaşkanını da tebrik etti.
İnönü, 12 Ekim 1945'te kabul ettiği ABD Senato Üyesi Claude Papper'e şöyle demişti: “Kendimi Millet Meclisimizde bir muhalefet partisi başkanı olarak gördüğüm gün hayatımın vazifesini yerine getirmiş olacağım.”
İnönü, artık muhalefetteydi. “Hayatının vazifesini yapmanın” iç huzurunu yaşıyordu.
Kısacası İnönü, 27 yıllık uzun tek parti iktidarından sonra yönetimi kansız, kavgasız biçimde sandıktan çıkanlara teslim etmesini bildi.
Bu gerçeği Menderes bile kabul ediyordu. Menderes 4 Mart 1954'te mecliste yaptığı konuşmada şöyle demişti: “Bir iç savaşa gitmemiş olduklarını belki lehlerine kaydetmek yerinde olur. Çünkü ellerinde bir silah ve bir kuvvet vardı…”
“Türk Demokrasi Tarihi”ni yazan Prof. Kemal Karpat'a göre; “CHP'nin bir muhalefet kurulmasına müsaade etmesi, hatta bu muhalefeti ilk sıralarda desteklemesi dünya tarihinde görülmemiş bir olaydır.”
İnönü, seçim öncesinde “Kaybetsem de kazansam da şeref benim!” demişti. Seçim sonrasında “Benim en büyük yenilgim en büyük zaferimdir” dedi. İnönü'nün 1950 seçim yenilgisi gerçekten de onun en büyük zaferiydi. İnönü, sandıkta kaybetmişti, ama çok arzuladığı demokrasi kazanmıştı.
Bilmem anlatabildim mi?