Doğruyu, güzeli takdir edip alkışlamamız ne kadar doğalsa, yanlışı ve eksiği de eleştirmemiz o kadar doğal sayılmalıdır diye düşünerek konuya girmek istiyorum…
**
Biliyorsunuz ve biliyoruz ki, Halep’te savaş altında kalan insanlar için ülkede ve de Sakarya’da yardım kampanyaları düzenleniyor. Halkımız da bu yardımlara inanılmaz ilgili. ‘Eve lazım olan, camiye haramdır’ anlayışını aklına bile getirmeden elinde avucunda ne varsa yardıma koşuyor. Yeri gelmişken küçük bir örnek vermek istiyorum; Taraklı…
**
Avuç içi kadar bir ilçemiz. İnsanları da öyle ahım şahım zengin değildir. Hatta bu şehrin en fakir birkaç ilçesinden biridir. Böyle olmasına rağmen, Taraklı’dan hemen hemen her hafta Halep’e bir-iki TIR yiyecek yardımı toplanır ve yollanır.
**
Peki, Taraklı’da toplanan bu yardımlara yüzde yüz herkes katkı veriyor mu? Diğer ilçelerde de olduğu gibi elbette hayır. Fakiri, düşkünü, durumu olmayanı elbette çok istemesine rağmen yardımda bulunamıyor. Yanlış anlaşılmasın ‘Taraklı her hafta bir-iki TIR yardım gönderiyor’ derken, diğer ilçeler göndermiyor diye bir algı yaratmak istemem.
**
En fakir ilçelerimizden biri olan Taraklı’nın bile bu yardımlara bu kadar duyarlı olduğu örneğini verdim. Elbette diğer ilçelerden güç ve kuvvetlerine göre daha da fazla yardımlar Halep’e gönderiliyor. Benim altını çizmek istediğim, bu yardımlara çok istemesine rağmen, yokluktan, fakirlikten herkesin iştirak edemediğidir.
**
Şimdi gelelim yazının başlığıyla bu yazının alakasına… Bir süre önce Halep’e yardım kampanyalarına okullarda dahil edildi. ‘Halep’e yardım’ zarflar hazırlandı. Bu zarflar öğrencilerle velilerine gönderildi. Ayrıca, velilere cep telefonu mesajıyla da yardım kampanyası ile ilgili bilgiler verildi.
**
Öğrencilerle velilere gönderilen zarfların, okullara dönmesiyle ilgili bir tarih belirlendi ve en son o tarihe kadar zarfların getirilmesi istendi. Velilerin yine öğrencilerle okula yolladığı yardım zarfları toplandı, listelendi ve not tutuldu. Komisyon tutanak tuttu ve paralar ilgili yerlere teslim edildi. Buraya kadar bir şey yok.
**
Bundan sonra olanları anlatıyorum. Okullardan, öğrencilerle velilere gönderilen her zarf doğal olarak geri dönmedi. Ve yine doğaldır ki, boş gelen zarflarda oldu. Bunun nedeni nedir? Yukarıda da bahsettiğim gibi herkesin durumu bir değil. Fakir aile var, muhtaç aile var, düşkün aile var, yardıma muhtaç aile var. Bu da son derece doğal. Düşkün olanı, fakir olanı, muhtaç olanı yardım yapmaya hiç kimse zorlayamaz…
**
Zaten kimse de zorlamıyor. Ancaaaaaak; Önceki gün bazı okullarda tek tek sınıflara giren öğretmen ve görevliler, gönderilen zarfları okula getirmeyen veya getirdikleri zarflar boş olan öğrencilerin tek tek isimlerini almışlar. Düşünün, görevli soruyor, ‘Kim zarfı geri getirmedi?’ Öğrenci ezile büzüle ayağa kalkıp, ‘Ben efendim’ diyor. ‘Kim zarfı boş getirdi?’ Öğrenci utana utana ayağa kalkıp, ‘Ben efendim’ diyor…
**
Milli Eğitim Müdürü Sayın Mevlüt Kuntoğlu, şimdi oldu mu? Ailesi fakir diye, muhtaç diye okula 5-10 lira yardım getiremeyen öğrencileri, diğer öğrenciler içinde böylesine bir anlamda taciz etmek, Milli eğitim gibi bir camiaya yakışıyor mu? Bir minik öğrenciyi, diğer öğrenci arkadaşlarının arasında utandırmak mıdır bu kampanyanın özü? İsimleri aldınız da ne yapacaksınız? O aileleri divan-ı harbe mi vereceksiniz!
**
Yanlış Sayın Kuntoğlu yanlış. Çıkın, arkadaşları içinde taciz ettiğiniz, utandırdığınız, manen ezdiğiniz o öğrencilerden özür dileyin. Bir kampanya başlatıyorsunuz, onu da, ağzınıza, burnunuza bulaştırıyorsunuz. Olmadı. Hem de hiç olmadı…