Güneşli, soğuk, sessiz ve sakin bir gündü. Köyde oturan sayısı da göç sebebiyle gittikçe azalmıştı. Her gün yapılan işler artık bir rutine dönmüştü. Kimi tarlalarına çıkıyor sonrasında kıraathaneye geliyor kimi ise direkt kıraathaneye gidiyordu. Kadınlar ev işlerini yapıyor, sonrasında da kapılarının önünde çay eşliğinde günlük konuşmalarını yapıyorlardı. Öğle vaktine doğru köye toprak yoldan tozu dumana birbirine katarak bir araç yaklaştı. Kıraathanede oturanlar uzaktan da olsa araca dikkat kesildiler…
Araçtan inip, kıraathanede oturanlara selam verdi. Onlar da adama aynı şekilde karşılık verdi. Adam köyün içinden geçerek bir eve girdi. Arabada bulunan eşyaları eve taşımaya başladı. Kendi aralarından konuşmaya başladılar: Kimdir? Kimin nesidir?
Gel zaman git zaman adam köy yaşamına uyum sağladı. Ancak ortada bir sorun vardı. Kimse adamın ismini bilmiyordu. Adam kendi başına buyruk biri gibi görünüyordu. Her sabah penceresinin kenarına kuşlar için yem bırakıyor, sonrasında da köyün etrafında koşuyor ya da yürüyordu. Dönüşte de köyün bakkalına uğrayıp, gazete alıyordu. Bunların haricinde evinden çıkmayan biriydi. İlk günden gelen o meraklı sorular hâlâ cevabını bulamamıştı. Herkes merak içinde adamı tanımaya çalışıyordu. Muhtara sorulduğunda ise sadece şehirden geldiğini söylüyordu.
Mevsim kıştı. Yağmurlar sonrasında gelen soğuk ve karlı hava köyün asfaltlanmamış tek yolunu da kapamıştı. Bir gece bir evden çığlık çığlığa sesler geliyordu. Köylü evin etrafında toplanmıştı. Bir kadın doğum yapıyordu, ancak ortada sorunlu bir durum vardı. Köyün ebesi biraz çaresizdi ama elinden geleni yapmaya çalışıyordu. Adam camdan bakıp olayı fark etmesine rağmen uyumaya çalıştı ama kendini tutamadı ve çığlıkların geldiği eve doğru yöneldi. Köylülerden birine durumu sordu. Evin önüne yaklaştı kapıdan içeri girerken ‘’Ben doktorum’’ dedi. Köylüler ve ev sahibi şaşırdı. Buyur ettiler içeriye. Adam içeriye girdi ve ebeyle durumu konuştu. Birkaç isteği oldu ebe ve diğer kadınlar telaşla adamın istediklerini bulup, getirdiler. Başarılı doğum sonucu sabaha karşı kadın bebek dünyaya getirdi. Anne de bebek de gayet iyilerdi. Doktor ellerini yıkadıktan sonra evin dışına çıktı. Köylüler hâlâ evin dışında bekliyorlardı. Meraklı gözlerle doktora bakıyorlardı ve adam bu gözlerin arasından geçerek uyumak için evine doğru yürüdü.
Uyandığında, üstüne bir şey aldı ve dışarı çıktı. Kıraathaneye gitti. Köylüler ayakta selamlayarak karşıladılar doktoru. Bir masaya oturdu, önüne konan sıcak çaydan bir yudum aldı. Ölüm sessizliği vardı. Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Doktor hepsine baktıktan sonra söze girdi. ‘’Buraya geliş amacım her şeyden kaçmaktı. Şehirde geçirdiğim başarısız bir ameliyattan sonra uzaklaşmak istedim. Sizin köyünüzü seçtim yaşamak için ama ne yaparsak yapalım, mesleğin gereklilikleri peşinizi bırakmıyor. İnsan olan her yerde bana ihtiyaç olduğunun farkına vardım.’’ Köylülerdeki sessizlik devam ederken muhtar bu sessizliğe son verdi. ‘’Doktor Bey, şehre dönmeyi mi düşünüyorsunuz?’’ Doktor tebessüm ederek ‘’Hayır, aksine burada mesleğime devam etmeyi düşünüyorum. Bakanlığa yazacağım burada bir sağlık ocağı kurup hem burada yaşayacağım hem de sizlere elimden geldiğince yardımcı olacağım’’ dedi. Köylülerin yüzünü bir mutluluk sardı. Daha yolları yoktu ama artık bir doktorları vardı.