Ekrandan takip ettiğim her dönemde karizmatikti.
1996 Avrupa Şampiyonası’nda takımının taş gibi defansının en sağlam oyuncusuydu. Kulağında küpesi, dağınık saçları ile karizması yerinde.
Hele ki, Hırvatistan’ın Dünya üçüncüsü olduğu 1998 yılında zirve yapmıştı. Damalı Hırvat formasıyla adeta bir kral soytarısına benzeyen Şuker’in gol karalı olduğu o turnuvada defanstaki duruşu ve karizmasıyla büyük kulüplerin dikkatini çekmişti artık.
Türkiye Hırvatistan ile kader maçına çıktığında Adanalı Fatih Terim’e ‘posta’ koyarken yine karizmasını konuşturuyordu, başında beresi ve küpesiyle…
***
Hukuk Fakültesi mezunu olan, çok iyi gitar çalan defansın asi çocuğu Slaven Bilić’in yolu Türkiye ile kesiştiği zaman bunun Türk futbolu için büyük bir katkı olacağını biliyordum.
Yanılmadım!
Bilić, kısa sürede taraflı tarafsız herkesin takdirini topladı.
Bilić’in Beşiktaş’a çok büyük katkı sağlayacağını da biliyordum. Yeter ki, Beşiktaş yönetimi ve taraftarı sabredebilsin.
Olmadı!
Bugüne kadar yıllarca kasayı boşaltan kulüp başkanlarına, takımın tazminat paralarıyla zenginlik içinde yaşayan futbolculara, veda ve feda’lara sabır gösteren Beşiktaş bu kez Bilić’e sabır gösteremedi.
***
Beyaz sakalı, sakat olmasına rağmen yedek kulübesinde bir dakika oturmaması, alçak gönüllüğü ve futbolun bir oyun olduğunu bilen tavrı ile herkesin beğenisini toplayan Bilić, iki sezonun ardından Beşiktaş’la yollarını ayırıyor.
2 artı 1 yıllık anlaşması bulunan Bilić’e artı 1 şansı tanınmıyor! Hiç kupa kazanamayan, hiç derbi kazanamayan Bilić, bazıları tarafından başarısız kabul ediliyor.
***
Bilić, ilk yılında Beşiktaş’ı lig üçüncüsü yaparak takımının Avrupa’da sahne almasını sağladı. İki hafta öncesine kadar ise şampiyonluk şansı devam ediyordu ve bu yıl ligi 3. sırada bitiriyor.
Bilić’ten önce ise şöyle bir tablo var Beşiktaş’ın önünde; 2010 – 4. / 2011 – 5. / 2012 – 4. / 2013 – 3.
***
İstatistiksel olarak bakıldığında takım başarısı sabitlenmiş gibi görünüyor. Lakin bu rakamların dışında tutulan gelişmeler var. Hırvat teknik adam sportif ve siyasal olarak çok zor bir süreçte Beşiktaş’ın başına geçti. Takımın stadı yoktu. Daha da önemlisi Gezi olayları patlak vermiş ve Beşiktaş’ın taraftar grubu Çarşı siyasal iktidarın ‘sakıncalı’ listesine girmişti. Takım üzerinden oyun üstüne oyun oynandı!
Bilić’in daha ilk yılı. Sezon yeni başlamış. Trabzonspor galibiyeti ile lige iyi bir giriş yapan Beşiktaş çok erken sayılacak bir dönemde, 5. haftada, Galatasaray derbisine çıkıyor. Stadı bulunmayan Beşiktaş rakibini Olimpiyatta ağırlıyor. Ama bir farkla; sadece Galatasaray’ı değil, o güne kadar ortalıkta olmayan ‘1453 Kartalları’ diye bir grup da tribünde yerini almış! Taraftar sahaya giriyor, olaylar çıkıyor. Beşiktaş ceza yiyor! Zaten stadı bulunmayan Beşiktaş itici gücü taraftarından uzaklaştırılıyor. Sonra da ‘1453 Karatlları’ ortalıktan kayboluyor!
O günden sonra adeta göçebe hayatı yaşamaya başlayan takım Kasımpaşaspor’un stadı olan Recep Tayyip Erdoğan’dan da kovuluyor!
Bilić’li Beşiktaş 2 sezonda İstanbul’da 3 ayrı statta, Konya’da ve Ankara’da maçlara çıktı. Sezon içerisinde şöyle cümleler kurduk: “Beşiktaş Konya’da Trabzonspor’la oynuyor.”
Sezon içerisinde tam bir Türkiye takımı oldu. Şampiyonlar Ligi ve Avrupa Liginde gösterdiği başarı ile Türkiye’nin gururu oldu.
***
Bugün gelinen nokta maalesef futbolun acımasız yüzünü gösteriyor. Çünkü futbol sonuç odaklıdır.
Bunu bizzat Bilić vaktiyle söylemişti; Kazandığın son maç kadar güçlüsündür!
Ve ne kadar çabuk unutuyoruz!
Club Burgge maçı öncesi aynen öyle demişti Bilić, ne kadar çabuk unutuyoruz.
“Bu takımın Premier liginin en formda ekiplerinden Liverpool’a karşı nasıl futbol oynadığını hemen unutmamak gerekir.”
***
Bilić’in hem Beşiktaş’a hem de Türk futboluna kattıklarını hemen unutmamak gerekir. Tüm renklerin sevgilisi olduğunu, futbol sahalarının böyle centilmen teknik direktörlere ihtiyacı olduğunu unutmamak gerek.
Teknik direktörler gider giler, bu sorun değil ama Bilić Beşiktaş’ın yeni stadında hocalık yapmayı, taraftarıyla evinde buluşmayı hak ediyordu.
***
Renksiz takıma renk kattın,
Gerilimli futbola neşe verdin,
Yolun açık olsun asi çocuk!