‘’İnanamıyorum, ne kadar değişmişsin. Neler olmuş sana böyle? Elin yüzün aşk olmuş! Çabuk mutfağa git dolabı aç ve kendi özgürlüğün, benliğin için bir şeyler iç. Şu üstünün başının hali dağılsın. Üstündeki ölü toprağını dağıtalım. Kimler köle etti seni bu aşka? Aşkın geçici olduğuna, sevginin bitecek olacağına ama saygının sonsuza kadar kalıcı olduğuna inanan ve bunu var gücünle savunan bir adamdın. Ne oldu da bu aşk tuzağı seni de çekti içine? Neyse ki erken teşhis yaptım hadi bekliyorum içeriden al içkini gel, kafayı çekelim. Benliğimizin şerefine ve anlat bana bütün bu olan biteni.’’
İçeriye gitti, dolabın kapağını açtığında üşüdüğünü hissetti. İçkiler çabuk soğusun ya da daha çabuk donsun diye buzdolabının derecesini arttırmıştı. Soğuk buzdolabının içerisine elini attı ve hızlıca içkisini alıp kapağı kapattı. Titreme hissetti. Mutfağın ışığını kapatıp oturma odasına gitti. Arkadaşına gelmişti. Gelmeden ona yaşadığı bazı olayları anlatmıştı. Tabii ki o da daha detaylı bir anlatım beklediğinden onu evine çağırmıştı. Kapıdan içeriye girdiğinde de gayet sıcak ve iğneleyici, fakat bir o kadar da keyifli sözleri karşılamıştı onu.
‘’Haydi, şerefe! Yudumunu aldıktan sonra anlatmaya başlıyorsun her şeyi, her detayına kadar. Bak en ufak bir konuyu atlarsan ya da anlatmazsan yemin olsun küserim sana!’’
Arkadaşının ısrarına karşılık vermek için buradaydı. Soğuk hatta buz gibi olmuş içkisinden bir yudum aldı. Hem ağzını ıslattı hem de anlatmak için kendini cesaretlendirdi. Başladı anlatmaya. İlk tanıştıkları anı, sonrasında olayların nasıl geliştiğini anlatırken içkileri bitti. Hemen yenilerini almak için kalktı ve mutfağa gitti. Dolabı açtı, fakat dolap ilk açtığı andan daha soğuk üflemeye başlamıştı. Tuvalete giren arkadaşına seslendi ve durumu söyledi. O da ‘’Kenarda ayarı var ikiye indir ya da kafana göre düşür bir şey olmaz.’’ diye seslendi. O da arkadaşının dediğini yaptı ve buzdolabının ayarını ikiye düşürdü. İçki şişelerini aldı ve içeriye gitti. Arkadaşı daha tuvaletten gelmemişti. Biraz onu bekledikten sonra kaldıkları yerden olayı anlatmaya devam etti. Olaylar gelişirken, bir anda âşık olduğunu hatta bu âşık olma olayını ilk önce anlayamadığını, fakat sonrasında her yerine bulaştığını fark ettiğini söyledi. Onsuz olamadığını, onu görmeden yapamadığını bile anlattı. Aşkın bütün vücudunu sardığını ve her zerresinde onu hissettiğini söyledi. Hatta aşka inanmayan biri olarak bunu yaşamanın verdiği garip hisleri bile anlattı.
‘’Anladık sen âşık olmuşsun, zaten leş gibi aşk kokuyorsun şu haline bak! Ama yakışmış da bir yandan baksana yüzüne biraz renk gelmiş ama bilinmezlik de almış başını gitmiş. Kaygıların artmış. E, tabii ki âşık olunca onunla geleceğini düşünmeye başlarsın, kaygıların artar. Her neyse, sen ona hislerini anlattığında o ne söyledi?’’
Konunun burada başladığını ona anlattım. Karşı tarafa açıldığımda çok büyük bir anlayışla karşılaştığımı, benim doğru insan olduğumu söylediğini, hatta belki hayatında karşılaştığı en doğru, düzgün insan olduğumu, bana karşı sonsuz bir güven duyduğunu hatta ona karşı olan sevgimi her zerresine kadar hissettiğini ama dediğini söylediğim anda ben de sustum, arkadaşım da sustu. Sessizce yerimden kalktım, buzdolabına gittim. Buzdolabını açtığımda o kadar soğuk üflemediğini fark ettim. İçkileri alıp geri yerime döndüm. Geldiğimden beri arkadaşım haklıydı üstüm başım aşk kokuyordu yavaş yavaş o koku üzerimden geçmeye başlamıştı.