Bulvara çıktım, baştan sona yürüdüm…
Pis.
Bulvar sanki koyu bir bataklıktan yüzeye çıkmış…
Kaldırımlar çöp lekesi…
***
Çevredeki binalara bakıyorum…
Çarpık.
Çarpıklık, sadece deprem artığı binalarla yeni binalar arasındaki kat yüksekliği ile sınırlı değil…
Yeniler arasındaki mimarı görünüm keşmekeşliği de tuhaf…
Bu şehir de bir imar normu yok mu?..
***
Sırtımı Meserret Han’a verip yüzümü Kent Meydanı’na dönüyorum...
Hamam taşına benzeyen zemin döşemesi, bir cinayetin korkunç iskeleti gibi tarihimize sövüyor; valilik binasını kentin merkezinden hangi aklı evvel uçurdu!..
***
Ya ardımda ne var?..
Adapazarı’nın doğusunda…
Erenler’den Dağdibi’ne kadar cetvelle çizilmiş gibi dümdüz ana arterin böldüğü doğu yakası perişan…
Tepekum, Yenigün, Yenicami, Tığcılar, Yahyalar, Orta, Karaosman, Yağcılar, Tuzla ve daha pek çok mahalle…
Sessiz…
Ölü…
Durgun
Serdivan alabildiğine canlanırken, en uçta yapılan stadyumu saymazsak eğer, şehrin doğu yakasında tek bir yatırım gören var mı?..
***
Erenler, Dağdibi, Dörtyol, Beşköprü, Güneşler kavşaklarına ‘Sakarya’ tabelası konuldu…
Adapazarı nerede?
Kayıttan mı silindi?
Kızılderili atasözü diyor ki:
“Dünya bize atalarımızdan miras kalmadı; çocuklarımız tarafından ödünç verildi”
Biz bu atasözünü Adapazarı’na uyarlayalım:
“Adapazarı bize miras kalmadı; çocuklarımız tarafından ödünç verildi”
Yoksa biz miras mı yedik?
‘Mirasyedi’ sözcüğü olumlu çağrışımlar yapmaz, alın teri dökmeden zenginleşen, beleşe konan, har vurup harman savuran kişiyi vurgular…
Mirasyedi miyiz biz?
***
Adapazarlılar…
Geyve’de yaşayan nasıl Geyveli, Karasu’da yaşayan nasıl Karasulu oluyorsa, Adapazarı’nda yaşayan da Adapazarlı oluyor…
Adapazarlıyız biz…
Kirlenen sadece kaldırımlarımız, caddelerimiz, sokaklarımız, binalarımız mı?…
Ya tinsel sağlığımız?...
Ruhumuz da kirletiliyor…
***
Şehrimizin ölüm tuzağını sınır tanımaz hırslarımızla kazdığımızın bilincinde miyiz?
Yarış…
Zenginlenme yarışı, tüketim yarışı, birbirini çiğneme yarışı, gözü doymazlık yarışı, kör siyasi güdü yarışı, teslim olma yarışı…
Nereye kadar?
Bu gidişatta bir yanılgı var…
Adapazarı’nın tükenişi beynimizin gözeneklerine tümüyle işlemeden, şehir yönetim anlayışının yanlışını görmek gerek…