Kıymetli okurlarım, bugün sizlere çok sevdiğim bir şahsiyet olan Hüseyin Nihal Atsız’dan bahsedeceğim. Tabi kendisini bir köşe yazısı ile anlatmak ve anlamak mümkün değildir. Baştan şunu bildireyim onu Ruh adam romanı ile anlayıp, Bozkurtlar romanı ile anlamlandırmanız gerekmektedir. Yani onu anlamak için onun yazdığı romanlar ve şiirlerle iç içe olmak gerekir. Bu yazımda ben daha çok oğluna bıraktığı vasiyetname üzerine duracağım.
Nihal Atsız’ın 1944-1945 Irkçılık-Turancılık Davası öncesinde oğlu Yağmur Atsız’a hitaben bir vasiyetname hazırlamıştır. Gözaltı işleminde yapılan aramada kasasında ele geçirilen vasiyetnamesi Atsız’ın yargılamasında delil olarak sunulmuştur. Nihal Atsız, yaptığı savunmalarda oğluna yazdığı vasiyetnamenin suç unsuru teşkil etmediğini belirtmiştir.
Yağmur Atsız, 2012 yılında yazdığı bir köşe yazısında günümüzde Nihal Atsız’ın oğluna yazdığı vasiyetname olduğu ileri sürülen, birçok milletin düşman olarak zikredildiği metnin orijinal vasiyetname olmadığını belirtmiştir. Nihal Atsız’ın beyanları, 1944 yılında oğluna benzer içerikli (daha kapsamlı) bir vasiyetname yazdığını işaret ediyor.
Mevcut bulgular ışığında Atsız’ın oğluna vasiyeti olduğu ileri sürülerek paylaşılan metin için yapılabilecek en uygun tanım “Nihal Atsız’ın oğluna bıraktığı vasiyetten bahsettiği için vasiyetin kendisi zannedilen yazı” şeklinde olacaktır. Yani vasiyetnamenin daha kapsamlı bir içerikten oluştuğunu düşünmekteyim.
Bildiğimiz vasiyetnamenin, mevcut vasiyetnamenin özeti olduğu düşüncesindeyim. Yağmur Atsız’ın iddia olunan vasiyetin orijinaline 1944 yılında polisin evlerinde yaptığı aramada el konulduğunu, babasının vasiyetinin kendisinde olmadığını, orijinalini görmediğini söylemiştir.
Atsız 1941 tarihli bu metinde, o zamanlar henüz bir buçuk yaşında olan oğluna hitap ederek, aşağı yukarı akla gelebilecek bütün milletleri “bizim düşmanlarımız” olarak tavsif ediyor ve bunların hepsiyle boğuşmak zorunda kalacağı için oğluna Tanrı’dan kolaylıklar diliyordu.
Burada Yağmur Atsız’ın sembolik olarak kullanıldığını düşünmekle birlikte, aslında Türk gençliğine yani Türk Milliyetçilerine bir nasihat olarak vasiyetnamenin kaleme alındığını düşünmekteyim.
Özellikle ülkemiz içerisinde yaşanan gelişmeler, dünya üzerinde oluşan şekillenmeler Nihal Atsız’ın vasiyetnamesinin haklılığını ortaya koyması açısından benim için önemli bir değerdir.
Yazıma Nihal Atsız’ın yaşadığı zorlu süreçte, hakimler karşısında yaptığı savunmadan bir kesit koymak istiyorum.”…Siz hakimler de insan olduğunuz için belki insanlık icabı zühullerde(dalgınlıkla yapılan yanlışlık) bulunabilirsiniz. Fakat yanılmaz hakim olan zaman, yani tarih, hepimiz hakkında en adil kararı verecek, Irkçı ve Turancı olduğum için mahkum olursam bu mahkumluk hayatımın en büyük şerefini teşkil edecektir” demiştir.
Büyük Türk Milleti’nin sağladığı imkanlar içerisinde etnik milliyetçilik yapanlar sanmayın ki görmüyor, bilmiyor veya duymuyoruz. Bizler; atalarımızın sözlerini, vasiyetlerini unutmayız. Suyun uyuduğunu, düşmanın uyumadığını biliriz.
Ne diyordu Atsız “Siyasette muhabbet... Hepsi yalan, palavra... Doğru sözü Kül Tegin’nin kitabesinde ara...”