Geçen Cumartesi günkü yerel gazetelerde bir haber:
“ Türk Traktörde Kıyım”
Haberin açılımı:
“Daha önce 30 işçinin uzaklaştırıldığı fabrikada 29 işçinin daha işine son verilmesi çalışanlar arasında tedirginlik yarattı”.
Ve yetkili sendikadan açıklama:
“- İşten çıkarmalar ekonomik krizden değil, performansı yeterli olmayan, çalışmaları yeterli bulunmayan işçilerdir. Tamamen işçilerin kendi hataları…”
***
Gerçekte ülke ekonomisinin içinde bulunduğu açmaza örnek teşkil eden işten çıkarma olayı bir yana, Türk Metal Sakarya Şube Mali Sekreteri Özcan’ın sanki üstüne vazifeymiş gibi yaptığı açıklamaya ne denir?...
Sarı sendikacılık!..
Yalakalık!..
Sorumsuzluk!…
Bilinçsizlik!…
Bu kapsamdaki hangi tanımlamayı seçerseniz seçin çarpıklığın adını koymaya yetmiyor…
İşçiler işten çıkarılmış, çünkü tamamen işçiler hatalıymış(!)
- İşçiler atılsın mı?
- Atılsın!..
İşveren kararı, sendikanın da onayıyla işçi kıyımı gerçekleşiyor…
Aferin!...
Alkış!...
***
Patron düşünür…
Emekçi de düşünür…
Ancak emekçi patron gibi düşünüyorsa, düşünüyor sayılabilir mi?
Emekçi binlerce yıl emekledikten sonra emekçi gibi düşünmenin yolunu yordamını bulabildi, üretimden gelen gücün bilince erişerek örgütlendi, sendikalaştı…
Ve kölelikten işçiliğe terfi etti…
Peki, yaptığı açıklamayla utanç duvarına adını yazdıran sendikacının, –hem de bu çağda- sergilediği mantık karşısında emekçi ne yapmalı?...
Her şeyden önce patron karşısında ezik, büzük, boynu bükük, yalvar yakar birinin sendikacı kişiliğini tartışmaya açmalı…
Emekçinin hakkını korumaya yönelmek yerine, sendika aidatı için zilini çalan dilenci ruhuna itiraz etmeli…
Ve ilk genel kurulda alaşağı etmeli…
İbretlik olsun diye…