Yaşadığımız hayatta tam anlamıyla mutlu olduğumuz, kendimizi gerçek anlamda huzurlu hissettiğimiz zamanlar, o anlar çok az ya da hiç yok.
İçimizde kocaman bir boşlukla yaşıyoruz günlerimizi.
Ne için, kim için ne kadar çırpınırsak, bir o kadar olmuyor.
Şimdi tam da Sevgili Yusuf Hayaloğlu’nun, ‘Şimdi iyi niyetlerimi bir bir yargılayıp, asıyorum’ dediği zamanlardayız.
Eminim ki birçoğumuz iyi niyetlerini, sadakatini, sevgisini ve emeğini, yaptığı her iyiliği, güzelliği bir gece uykusundan uyanıp yargılamış ve hiç çekinmeden darağacına asmış, üzerinde durdukları sandalyeyi bir tekmeyle devirmiştir.
Hepsini teeek teeek bir gecede asmıştır. Acımadan, gözünü kırpmadan.
Bunu yapmıştı çünkü kimse yaşadığı kırgınlıkları hak ettiğini düşünmez.
Kırgınlıklarımız, yaşadığımız hayal kırıklıklarından gelir.
Hayal kırıklığımız ise değmeyecek kişilere yüreğimizin değmiş olmasından..
Her şeyi tek kalemde sildikten sonra anlarız, benliğimizi oluşturan duygularımızın eksildiğini.
Ve o boşluklar tam da bu zamanlarda oluşmaya başlar.
Yaşadığımız olaylar, hayatımızdaki insanlar bu boşluğa sebep olur. Çünkü hayatımıza aldığımız kişiler giderken mutlaka bizden de bir şeyler götürür.
Kimi inançlarımızı, kimi hayallerimizi, kimi iyi niyetimizi…
Bir yanımız yarım kalmıştır artık. Yürürken tökezlememiz de bundandır.
İşin en kötü kısmı kaybettiklerimizin yerine neyi koyacağımızı bilemeyişimizdir.
Halbuki yerleşmiştir mutsuzluk, huzursuzlukla birlikte en baş köşeye de fark etmeyiz.
Yok sayarız.. Ve sonra gözlerimizi kapatır zaman deriz zaman her derde devadır.
Zaman geçip yaramız sağıldığında, durulduğunda, kaybettiklerimizi kazandığımızı düşünürüz.
Sanki eski benliğimize geri dönmüşüzdür. Hâlbuki bırakmaz yakamızı yaşadığımız hayal kırıklığı, daha ilk dönemeçte karşımıza çıkar. Tüm kudret ile hatırlatır kendini.
Eskisi kadar acımaz yüreğin ama yine kar yağar kalbinin tüm sokaklarına üşürsün.
Bir zamanlar üşüyen yüreğini kahveyle ısıttığın günler gelir aklına, şimdi kokusuna bile tahammül edemez olursun.
Bir defteri daha kapamış, anılarını kayıt etmiş, yine ders çıkarmış bir durumda, yoluna devam edersin. Boşlukları da şiirle, yazıyla, şarkıyla, kitapla, dua ile doldurursun bir de derin bir sızı ile.
Ta ki gün gelip daha ilk dönemeçte sana kendini hatırlatana kadar….