Hastalığınızın adı ölümsüzlük. Doktor bana aynen bunu demişti. Yüzlerce binlerce yıl geçmesine rağmen hâlâ hatırlıyorum. O gün inanmamıştım her şeyi denedim ölmek için ama ölemedim. Çevremdeki herkes sırayla öldüler. Yerlerine yenileri geldi ama bir ben ölemedim. Yüzlerce binlerce yıl yaşamak sıktı beni yaklaşık yüz elli yıldır da kimseyle konuşmadım. Size çok geliyor ama benim için kısa bir süre bu. Çünkü artık konuşarak bir şeylerin çözüleceğini, anlaşılacağımı düşünmüyorum. Ayrıca binlerce yıl sonunda konuşmaktan da sıkıldım.
Yaşadığım gezegenin her yerinde bulunmaktan, geleceğe ışık tutacak anlarda orada bulunmaktan da sıkıldım. Sıkıldığım için artık gezmeyi de bıraktım. Gezegenler, galaksiler hatta çok daha uzak ışık sistemlerine gidecek kadar yaşadım. Oraları da gördüm, gezdim. Bu bile artık bana zevk vermemeye başladı. Her ne kadar bunu bırakmak istediysem de şimdilik bırakamadım. Kendimden o kadar eminim ki çok yakın zamanda bu seyahatlerimi de birkaç yüzyıllığına bırakacağım. Tabii ki o zaman ölmezsem ya da ölümü keşfetmezsem.
Bir zaman yolcusu değilim. İstediğim anda zamanda geri veya ileri gidip gelemiyorum. Binlerce yıldır ölemediğim için zamanın bütün anlarını en derinden ve anında yaşıyorum. Bilimsel buluşlar, savaşlar, uzay yolculukları, farklı yaşam formları, yeni keşifler gibi şeyler olduğunda olay yerinde oluyorum. Eskiden bunlar beni çok heyecanlandırıyordu fakat artık bunlarla da uğraşmak istemediğimden son elli yıldır da bu tip yerlerde bulunmamaya özen gösteriyorum. Kısacası o kadar sıkıldım ki sadece gözümü açıp kapıyorum.
Her gün, her saat, her dakika hatta her yüzyıl artık bana aynı gibi geliyor. Halbuki bu zamanın içerisinde yaşayan ve ölebilenler için bu hayat ne kadar da yaşamaya değer ve ne kadar da mutluluk verici. Ben de böyle bir hissiyat yok. Aslında bu kadar sıkılarak ve uzun yaşayarak duygularımı da kaybettim. Daha önceleri duygularım var mıydı onu da hatırlamıyorum. Binlerce yıl boyunca kaybettiğim birçok şeyden sonra duygularım var mıydı diye sormak aklıma gelecek son soruydu. Sıkıntıdan onu bile sorup düşünüyorum.
Bir keresinde bir kabile bana beni öldürebileceğinin garantisini vermişti. Koşa koşa gitmiştim yanlarına. Ritüelleri olduğunu, bu sistem içerisindeki her şeyi öldürebileceklerini söylemişlerdi. Bunun için birkaç yolları olduğunu söylemişlerdi. Ben de hepsine tamam demiştim. Sonuç her ne kadar başarısız olsa da ben yine iyimserliğimle ellerinden geleni yaptıklarını düşünüyorum. Eskiden olsa kızardım, yıkardım ortalığı fakat çok sıkılmak beni daha sakin ve iyimser biri yaptı gibi düşünüyorum.
Artık öylesine yaşıyorum. Yelkenleri suya indirmiş akıntının beni nereye götüreceğini bilmeyerek gidiyorum. Artık ölmeyi de istemiyorum çünkü ölemeyeceğimi biliyorum. Bunu bile istememek, düşünmek canımı sıkıyor fakat yaşayarak kendimi elimde olmadan cezalandırıyorum gibi geliyor. Daha önümde kaç bin yıllık gelecek var hiç bilemiyorum. Sadece kuytu bir köşede veya tenha bir gezegende ya da ıssız bir güneş sisteminde içime dolup taşan sıkıntımla birlikte yok olmayı bekliyorum.