Sanat güzel bir şey, sanatçı da güzel bir insan oluyor.
Serdivan AVM’nin en üst katında gezinirken resim atölyesine rastladım.
Resim sanatına ilgim var.
Atölyede gezerken bir ressamla tanıştım, sohbete başladık, bize ‘oturun lütfen’ dedi, oturduk, sohbet koyulaştı.
Ankara’dan gelmiş, bir vesile ile bu yeri kiralamış; eşi resim öğretmeni ve Adapazarlı.
Resimlere hayranlıkla bakıyorum, genellikle realist ve yağlı boya çalışıyor ressamımız; çok kez tarihi mekanları konu edinmiş.
Osman Hamdi’nin ‘Kaplumbağa Terbiyecisi’ eseri ile her yerde karşılaşmak mümkün.
Sanatçı bu eserini ortaya çıkarırken günün birinde bu kadar ünleneceğini, röprodüksiyon yöntemiyle bu kadar yaygınlaşacağını düşünmüş müdür acaba?
Sanmıyorum…
Osman Hamdi’nin bana daha çok güzel gelen resimlerini gördüm; bugün görünürde pek yoklar.
Osman Hamdi gerçekte bir müzeci; müzeciliği geliştiren ve ilk nizamnamesini hazırlayan bir sanatçıdır.
Eski adıyla sanayi nefise yeni adıyla Güzel Sanatlar Fakültesini kuruyor.
Atölyeyi gezerken bu bilgiler hafızamda canlanıyor.
Sinan Itır’ın atölyesinde elif tabloları, Osmanlı armaları ve hat sanatı gözüme çarpıyor.
Herhalde bu tür eserlere ilgi günümüzde daha çok; sanatçı para da kazanmak zorunda; talep arzı yaratıyor.
Ne ki benim atölyede dikkatimi çeken başka bir yanı daha oldu.
Sinan Itır’ın atölyesinin ortasında büyükçe bir masa ve etrafında sandalyeler yer alıyor.
Atölye ziyaretçileri arasında yer alan çocuklar bu masaya oturup resim denemesi payabiliyor.
Bir ücreti yok; kağıt ve boyayı atölye karşılıyor.
Bu imkandan yararlanan çocuklar gördüm; ne güzel…
Mutluluğumun farkına varan Sinan Itır’ı anlattı, yazmazsam olmaz.
Bir gün velisi ile gelen bir çocuk oturup resim yapmak istemiş, malzemeleri hazırlanıp önüne konulmuş, çocuk oturup yağlı boya çalışması yapmış, çocuk mutlu, aile mutlu, atölye sahipleri mutlu, ama dahası var.
Çocuk çalışmasını alıp gitmemiş; resminin atölyede sergilenmesini istemiş, Ressamımız Sinan Itır bu çalışmayı atölyenin en güzel yerindeki sehpada sergilemiş.
Çocuk o kadar sevinmiş ki, başka günlerde yakınları ve arkadaşlarını getirerek atölyeyi gezdirmiş.
İnsan hayatında bundan büyük mutluluk ne olabilir?
Bir insanı, hele de bir çocuğu mutlu etmenin hazzını düşünebiliyor musunuz?.
Bu atölyede iki farklı resimden de söz etmeliyim.
Bunlardan biri İstanbul silütene benziyordu; ama farklı bir çalışma tarzıyla yapılmıştı.
Empresyonist ressamlardan puantilist Alferd Sısley tarzı bir eserdi; fırça darbeleri belirgindi; serginin en çok ilgi çeken tablolarından biriymiş.
Diğeri tesadüfle ortaya çıkan bir resim; modern, abstre bir tablo, tamamen renk lekelerinden meydana gelen bir tablo; bir hayli ilgimi çekti.
Bu galeriyi ziyaret eden sanatseverler portre çalışmaları da görüyorlar.
İbn-i Sina, “Sanat ilgi görmediği yerden kaçar” diyor…
Bu söz bir zamanlar Kültür Bakanlığımızın kapılarında yazıyordu.
Bin bir çileyle ayağımıza kadar gelen sanat çalışmalarına biraz ilgi bu tür mekan ve sanatçılarını ayakta tutuyor.
Toplum olarak büyük bir eksiğimiz var.
İlgi, biraz ilgi, çok mu zor?..