Bir tuhaf toplum olduk. Yozlaşmış, tahammülsüz ve ahlaksız olduk. Sokaklar ve caddeler bir efelenme ile dolu. Görürüsün sen. Sen benim kim olduğumu biliyormusun? Bu tavrı destekleyen vücut lisanı ve kıyafetlerde var. Tehdit tavrına uyan yumurta topuk ve elde tespih ile destek sağlanmışsa değmeyin gitsin. Korku salınmış ve ego tavan yapmıştır artık. Zalimi haklı, haksızı haklı kılar bu davranış biçimi. Ne oldu bize böyle? Biz her gördüğümüze selam veren, hal hatır soran, gülümseyen, saygılı bir toplum iken nasıl oldu da bu hale geldik. Sokaklarımız dostluk ve huzurun kaynağıydı. Bir mahalle kültürümüz vardı. Sokaklarımızda ne polis nede asker vardı ama gece hırsızlık olmasın diye elinde düdüğü ile gezen Gece Bekçilerimiz vardı. Boza satıcıları vardı kış aylarında. Bacılarımız sokaklarda saat mefhumu olmadan oturup sohbet ederlerdi. Mahallenin adaleti yada ihtiyar heyeti bu tiplere asla pirim vermezdi.
Tam bir korku dünyasına girmiş gibiyiz. Herkesin belinde bıçak yada silah. Benim güçlü bir dayım var sen kimsin diye haykırış var. Bu dayı bazen bir zengin, bazen bürokrat, bazen bir siyasetçiyi bazen de mafyavari tanımlanan abileri temsil ediyor. Bunlara göre karşısındaki bu güç karşısında ezilecektir. Diğer taraftan ekonomik sıkıntılar kavga ortamını arttırdığı gibi intiharlarda giderek arttı. Aslında bu seviyesizliğe ulaşan sözde itibarlı kişiler o anda sadece karşısındaki kişiye değil, insani değerlere karşıda toplumsal bir suç işlemektedir. Ne yazık ki bu kaotik ortam bulaşıcıdır. Bu durumun temeline inildiğinde Eğitimsizlik, aile ortamındaki ilgisizlik ve sevgisizlik ile hukuksuzluğun had safhada olduğu görülür.
İşler böyle yürümemeli. Korku topluma hâkim olmamalı. Çaresizler haklarını bu naraların insafına bırakmamalı. Sokaklar bu haykırışlara teslim edilmemelidir. Bunu sağlamakta kolluk kuvvetlerinin görevi olduğu kadar adalet sisteminin görevidir. Toplum olarak bu haykırışlara kulak tıkamalı ve ben bu ülkenin vatandaşıyım ve güçlüyüm demelidir. Bu güç gayrı hukuki güç olup ne yazık ki bizim endişe ve korkularımızdan beslenmektedir. Bu teslimiyetçi toplumsal yapımız bizi giderek çözümsüzlüğe itmiştir.
Bu kaotik durumdan kurtulmak için hukuk ve yerel yöneticilere büyük görev düşmektedir. Ayrıca Eğitim sistemi ve camilerimizin de mutlaka devreye girmesi gerekir. Bizde bu tiplere Türkiye Cumhuriyeti’ nin vatandaşıyız. Bizim dayımızda Türkiye Cumhuriyeti Devletidir diyebilmeliyiz. Bizim güvencemiz Türk adaleti olmalıdır.
İçinde bulunduğumuz ortam özgürlüklerimizi kısıtlamakta, bizleri digital ve sanal dünyaya sürüklemektedir.