Gözlerini açtı. Etrafına bakındı birkaç alet vardı yanında. Aletlerden onu rahatsız eden sesler geliyordu. Aletlerin hortum gibi uzantıları bir iğne yardımıyla onun kollarına bağlıydı. Yattığı yerdeki rahatsızlığını hissetti. Çok yavaş bir şekilde doğruldu. Yatağın üstüne oturdu. Kollarına bağlı kabloları ve iğneyi kopartarak çıkarttı. Makinelerden gelen seslerin bazıları durdu, bazıları ise kesintisiz ve daha yüksek bir sesle ötmeye başladı. Odanın kapısı açıldı ve bir hemşire girdi. Hemşire gördüğü manzaraya inanamadı. Kadın uyanmıştı, uyanmakla da kalmamış doğrulmuştu. Gayet kendinde ve zinde görüntüsü vardı. Ona basit birkaç soru sordu. Kadın bu basit sorulara hızlıca cevap verdi. Çok sıkılmış bir hali vardı. Ayağa kalktı sendeledi. Hemşire koluna girdi. Aradan geçen dakikalardan sonra ayakta durmaya da alıştı. Adımlarını yavaş yavaş attı. Bir mucize gerçekleşiyordu…

    Doktorlar hızlıca onun odasına geldiler. Kontroller, sorular derken kadın ‘Artık gitmeliyim.’ dedi. Doktorlar buna izin vermedi. Doktorlar onu daha da iyi hale getirmek, hatta incelemek istiyorlardı. Kadın bunu kabul etmedi. ‘‘Gitmeliyim, gitmek zorundayım.’’ dedi. Bu sözden sonra yorulduğunu hissetti ve kendini yatağa bıraktı. Uyandığında hava kararmıştı. Odanın loş ışıkları yanıyordu. Bu sefer gücünü toplamış hissediyordu. Hızlıca yataktan kalktı ve odasının kapısını yavaşça araladı. Koridorun ışıkları gözünü aldı, koridorda da kimse yoktu. Sessiz ve yavaş adımlarla odadan çıktı. Koridorda ilerlerken bir odada kıyafetler gördü. Bir tişörtü ve pantolonu aldı. Hızlıca giydi. Hastaneden resepsiyonda bulunanların şaşkın bakışları arasında kendini dışarı attı. Kıyafetleri sayesinde onu kimsenin tanımadığını düşündü.

   Dışarısı rüzgârlı fakat soğuk değildi. Kaldırımda yürüyüp etrafına bakıyor ve nerede olduğunu anlamaya çalışıyordu. Etraf ona çok yabancı gelmişti. Sokakta yürüyen insanlar ona garip bakışlar atıyordu. Sahi, sokakta hiç kadın görmemişti. Hatta geçtiği yerlerdeki tek kadın oydu. Arkadan gelen birisi onun kolundan tuttu ve ‘Bu saatte dışarıda ne işin var? Eceline susadın herhalde, hemen polisi arıyorum.’ dedi. Kadın kolunu kurtarmaya çalışsa da adam onu çok güçlü tutuyordu. Bağıra bağıra ona bir şeyler söylüyordu ve bu bağırmanın sonucunda etrafta bir sürü adam oldu. Artık kaçmak istese de bu kalabalıktan kaçamayacağını anladı. Çaresizce polisi bekledi. Polisin onun anlayacağını biliyordu. Derken polis geldi ve hiçbir şey sormadan, söylemeden yaka paça onu alıp karakola götürdüler. Karakolda sorgu odasında uzunca bir süre bekledi. Kapı açılıp bir polis içeriye girdi. Masaya hızlıca oturdu. ‘O saatte dışarıda ve bu kıyafetlerle ne işin vardı? Kuralları çiğnemeni kim söyledi?’ dedi. Kadın şaşırdı. İstediği saatte istediği kıyafetle hatta istediği şekilde dışarıda olabileceğini ona kimsenin karışamayacağını söyledi. Polis, gülerek tekrar hangi örgütten olduğunu, bu başkaldırıyı kimlerin sayesinde yaptığını sordu. İstediği cevabı alamayınca ‘sen bilirsin’ diyerek odadan çıktı.

   Kadın ne olduğunu, neler döndüğünü anlamadı. Hastaneden kaçmanın bu kadar ağır bir suç olduğunu düşünmüyordu. Giydiği tişörtte ya da pantolonda da anormal bir şey yoktu. Tüm bunları düşünürken sorgu odasındaki masada uyuya kaldı. Kapının açılma sesiyle kalktı. Hastanede gördüğü doktorlardan bir tanesi ve polis içeri girdiler.

‘’Geçmiş olsun, artık kuralları öğren ve ona göre davran.’’ diyerek doktorla birlikte onu karakoldan gönderdi. Kadın yaşadıklarına çok şaşırmıştı. Doktora neler olduğunu sordu. Doktor ise ona yirmi beş yıldır komada olduğunu bu süre içerisinde ülkede rejimin değiştiğini ve özellikle kadınların toplumda artık belirli noktalarda yer almadığını, kısıtlandığını hatta yasaklandığını anlattı. Kadın duyduklarına inanamadı ve koma haline dönmek istedi.