O büyük gün gelip çatmıştı. Tam bir haftadır bugünü bekliyordu. Yatağından erkenden büyük bir enerji ile kalktı.  Suyunu içti. Hemen üstüne başına giyecek bir şeyler baktı. En temiz kıyafetlerini üstüne giydi. İçeriye gitti, dolaba baktı. Boş raflar da ona bakıyordu. Dolap boştu çünkü pazara gitme zamanı gelmişti. O anda kendiyle gurur duydu. Aldığı her şeyi tam bir haftalık alıyordu ve her şey tam birinci hafta dolduğunda bitiyordu. Böylelikle o hafta için pazara gitmek zorunda kalıyordu. Başka türlü olsa pazara gitmemek için kendine bir sürü bahane oluşturacağının çok iyi farkındaydı.

   Saatine baktı çok erkendi ama sabahtan pazara gitmek onun için en büyük zevkti. Kapının yanında asılı olan pazar arabasını aldı, ayakkabılarını ayağına geçirdi ve horlama seslerinin geldiği apartmanda yavaş adımlarla aşağıya indi. Sokağa çıktığında ağzı beş karış esneyerek işe yürüyen, ayakta uyurken araba kullanmaya çalışan insanları gördü. Halbuki o bunların aksine son derece dinamik, enerjik ve mutluydu. Yavaş adımlarla pazarın sokağına doğru ilerledi. Onun gibi erkenden kalkıp ellerine pazar arabasını almış bir iki kadın gördü. Hemen adımlarını hızlandırdı. Onları geçmek zorundaydı. Pazara onlardan önce gidip en taze ürünleri o seçecekti. Yoksa bu kadar erken kalkıp pazara gitmenin hiçbir anlamı yoktu. Hızlı adımlarla önündeki kadınları geçti ve pazarın kurulduğu sokağın başına geldi. Aslında nereden ne alacağını çok iyi biliyordu, fakat alıştığı şekilde önce pazarı baştan aşağıya bir gezdi. Sebzelere göz attı, meyveleri inceledi, giyim kuşam ürünlerine baktı, alet edevat tezgahını da inceledi. Kısacası bütün pazarı kolaçan etti. Yeni ürünleri, geçen haftanın ürünlerini inceledi. Sadece bununla kalmadı. Ürünlerin üstündeki etiket fiyatlarından geçen haftaki fiyatları karşılaştırdı. Sokağın, pazarın enflasyonunu kafasında hesaplayarak ortaya çıkardı.

   Pazarın her yerini gezdikten sonra artık sıra alacaklarına gelmişti. Elini cebine sokup kendi el yazısıyla yazdığı kâğıda baktı. Alacaklarını tekrar gözden geçirdi ve Pazar içerisinde kafasından kendisi için bir yol oluşturdu. O yolu takip ederek alacaklarını aldı ve alışverişini tamamladı. Bu iş onu yormuştu. Pazarın dışına çıktığında köşeye bir yere oturup soluklanmaya başladı. O sırada pazara daha yeni gelenleri inceliyordu. Onlara bakarken kendi içinden ‘Bu saatte pazara mı gelinir?’ diye söyleniyordu. Sonrasında da kendini tebrik edici cümleler söylüyordu: ‘’İyi ki erkenden gelip bitirdim bu işimi yoksa bu saatte, bu kalabalıkta pazara gelinir mi?’’

   Biraz dinlendikten ve soluklandıktan sonra ayağa kalktı ve evine doğru yavaş adımlarla yürümeye başladı. İnsanlar yeni kalkmış ve kahvaltılarını etmiş olacaklar ki akın akın pazara doğru yürüyorlardı. O ise tam ters istikamete yürüyordu. Acıktığını hissettiğinde adımlarını daha da hızlandırdı. Evine vardı. Aldıklarını bir kenara attı ve kendine çay demledi. Taze aldığı ekmekle kahvaltısını etti. O sırada çok yorulduğunun farkına vardı. Biraz daha dinlendikten sonra pazardan aldığı ürünleri buzdolabına yavaşça ve özenerek yerleştirmeye başladı. Bütün ürünleri yerleştirdikten sonra buzdolabına baktı ve kapısını kapattı. Bir dahaki haftanın pazarına kadar her şeyi vardı ve evden çıkmayacaktı.