Uzun zamandır beklediği gün geldi. Yoğun çalışma programından dolayı ne kadardır tatil yapmıyordu. Onun tatil anlayışı ıssız bir ormanlık alana gitmek orada çadırını kurmak, ateşini yakmak kısacası kendi deyimiyle imparatorluğunu kurmaktı. Eşyalarını, kamp malzemelerini, çadırını ve ufak tefek ne ihtiyacı varsa hepsini çok önceden hazırlamıştı. Uzun bir tatili yoktu. Planı iki ya da üç günlüktü. Kamp eşyalarını ve çantasını son kez kontrol etti ve yola çıktı.
Daha önceden belirlediği noktaya geldi. Şehirden araba ile yaklaşık üç saat uzakta, ormanın içinde, önü açık ve ufak bir tepenin zirvesine çadırını yani imparatorluğunu kurdu. Ateş için çalı çırpı topladı. Etrafı biraz gezdi. Temiz havayı içine çekti. Hava kararmaya yakın ateşini yaktı. Yanına aldığı konservelerle yemeğini yedi. İçinde bulunduğu yerden ve zamandan o kadar mutluydu ki içi huzurla dolmuştu. Derin derin nefesler aldı ve saat erken olmasına rağmen gözleri kapanmaya başladı. Doğa hayatında saatin olmadığını çok iyi biliyordu. O da saatine bakmadan kapanmaya çalışan gözlerine izin verdi ve uyumaya başladı.
Bir silah sesi patladı. Sıçrayarak uyandı ve kulaklarında büyük bir çınlama vardı. Ayrıca bu çınlamanın etkisiyle kulakları duymuyordu. Bu o kadar büyük bir çınlamaydı ki elleriyle kulaklarına bastırıyordu. Bu duruma alışmaya çalışırken ayağa kalktı. Ateş henüz sönmemiş ve etrafı aydınlatmaya devam ediyordu. Kafasını ateşin diğer tarafına doğru çevirdiğinde yerde bir tane kadın gördü. Kadının elindeki silah hâlâ duruyordu. Önce silahı kadının elinden alıp yere attı sonrasında kadının boynuna parmağını koydu ve hiçbir hareket hissetmedi. Kadın intihar edip ölmüştü. Hemen ceplerine baktı. Bir telefon veya kadına ait kimlik bulabilme umuduyla. Fakat kadının üstünden hiçbir şey çıkmadı. Kulaklarındaki çınlama yavaş yavaş azalıyordu ve kendi arabasının yanına gitti ve içeride bulunan telefonu aldı. Polisi arayacaktı ama telefon çekmiyordu. Biraz etrafta dolandı ve telefonun çektiği bir nokta buldu. Polisi aradı. Yerini söyledi. Durumu anlattı.
Bir saate yakın bir süre geçtikten sonra polislerle beraber jandarmalar da olay yerine geldi. Onu direkt olay yerinden uzaklaştırdılar. Olay yerindeki bütün detayların fotoğraflarını çektiler. Bu arada birkaç polis ve jandarma ekibi onu dinliyordu. Kamp kurmaya geldiğini, kadını tanımadığını hatta hayatında daha önce hiç görmediğini, uyurken yanında patlayan silah sesiyle kalktığını ve bunun gibi yaşadığı her detayı olduğu gibi anlattı. Ekipler, ona sakin olmasını er ya da geç bu olayı çözeceklerini söyleyip onu sakinleştirmeye çalışsalar da olay yeri ekiplerinden gelen ilk bilgiler onun şüpheli olduğunu gösteriyordu.
Ekiplerle beraber sorgulanacağı karakola gitti. Bu arada olay yeri ekiplerinin incelemeleri için laboratuvara gönderdiği delillerin sonuçları bekleniyordu. Karakolda onu beklettikleri odada tekrar uykuya daldı. Gözünü açtığında ufak camdan içeriye gün ışığı giriyordu. Onu sorgulayacak olan polis odaya girdi. Laboratuvar sonuçlarını onun önüne attı. Olayı tekrar anlatmasını istedi. O da olayı olduğu gibi tekrar anlattı, fakat polis inanmadı. Silahta parmak izinin bulunduğunu, kadının üstünde, ceketinde hatta boynunda onun parmak dokularının bulunduğunu söyledi. Tekrardan gerçeği anlatması için ona bir şans verdi, aksi taktirde bulunan bu delilleri olduğu gibi savcılığa yollayacağını söyledi. O, aynı şeyleri yine tekrarladı. Polis için bu açıklamalar ikna edici olmamıştı. Polis odadan çıkmadan ona kadının oraya nasıl geldiğine dair ne bir ayak izi ne de başka bir aracın lastik izinin olduğunu hatta oradaki tek izlerin ona ve arabasına ait olduğunu söyleyip odadan çıktı. Dosyasını savcılığa gönderdi ve bir kamp macerası gizemli bir şekilde sona erdi.