Gün içinde ne kadar çok fırsat çıkıyor karşımıza. Çoğunu fark etmediğimiz o fırsatlar ne kadar çok çıkış noktası gösteriyor bize memnun olmadığımız hayatlarımızdan.

Elimizden bir şey gelmezmiş gibi şikayet edip duruyoruz her şeyden, herkesten. Önce kendimizi değiştirmemiz gerektiğini bir türlü kabul etmek istemiyoruz.

Huyumuzu, suyumuzu, değerlerimizi değiştirmekten bahsetmiyorum elbette, takılıp kaldığımız, hayatımızın değiştirilmezlerinden olduğunu sandığımız alışkanlıklarımızı kastediyorum mesela.

Her yaptığımızın doğru olduğundan o kadar eminiz ki, bir şeylerden şikayet edip dururken, kendimize bakmaya gerek bile duymuyoruz.

Oysa farkındalık değil midir değişimin temeli? Farkedip, kabullenmek ve değişime istekli olmak değil midir değişimin felsefesi?

Herkesin, her şeyin yanlış olabileceği düşüncesine tüm zihimizle inanmışken, bizim en doğruyu bilip, en doğru şekilde davrandığımızı düşünüyor olmamız biraz fazla ironik değil mi?

Bizi memnun etmeyen bir şey yaşadığımızda, buna kimin sebep olduğu sorusu gelir ilk önce aklımıza. Milletçe böyle sorulara ortak cevabımız bile hazırdır.

Yaşadığımız bir sorun ülkenin bütününü ilgilendiriyorsa suçlu Amerika, sadece şehrimizi kapsıyorsa

da suçlu belediyeler olur her defasında.

Sadece bizi rahatsız eden durumlar için de günah keçilerimiz vardır mutlaka. Annemiz, babamız, kardeşimiz, çocuğumuz, arkadaşımız... Suçlu biri vardır işte bizden başka.

“Bizde sorun yok ki, suçlu hep onlar, şu hayatta mutsuz olduğumuz ne varsa hep onların veya kaderin suçu.

Biz ne yapalım kader böyle yazılmışsa” diyen iç seslerimiz kapatır gözlerimizi, gözlerimizin önündekilere. Kendimizi kaderin kollarına bırakacaksak ne anlamı kalıyor biz olmanın. Kukla olarak gönderilmedik ki, bize yazılmış senaryoların oyuncusu olarak yaşamıyoruz ki her şeye kader deyip geçelim.

Biz hiç kendimize çeki düzen vermeye uğraşmayalım, etrafa atıp tutalım sonra da napalım kader bu diyelim öyle mi? Yok öyle bir dünya.

Hadi zahmet edipte görmeyi beceremediğimiz fırsatları bir kenara koyalım. Şu göre göre itelediğimiz fırsatlar ne olacak?

Nasıl yaparsak ne şekilde faydaları olduğunu adımız gibi bildiğimiz halde yapmadığımız o fırsatlar ne olacak? Kimi zaman tembellikten, kimi zaman da ...

Bilmiyorum ki kimi zamanda ne? Ya hu göre göre, bile bile insan nasıl memnun olmadığı bir hayattan sıyrılamaz.

Altın tepside, gözünün önünde, elinin altında olan fırsatları nasıl umursamaz.

Ne yapması gerektiğini bildiği halde yapmayanlar psikolojik sebeplerin arkasına sığınmasın artık boşuna. O iş yalan oldu.

İnsan istedikten sonra zihninin her şeyi yapabilmeye gücünün yettiği defalarca ispatlandı. Günümüz artık kendi kendine zihnini yönlendiremeyenlerin kolayca danışman bulup faydalanabileceği duruma gelmiş, internette siteler bu tür konularla dolup taşmışken bahane uydurmayalım artık ne olur.

Hala fırsatımız varken, sıyrılalım bizi memnun etmeyen hayatımızdaki kendimizden.