Sarı Panda, O ve Ezgi aynı masaya oturmuşlardı. Ezgi ve Sarı Panda’nın tek ortak noktası oydu. O olmasa Ezgi ve Sarı Panda hayatta bir araya gelmezlerdi. İkisi de birbirini sevmiyordu hatta çoğu zaman bu tip buluşmalarda birbirlerine laf sokuyor ve sonrasında da tartışmaya başlıyorlardı. O da ‘’E yeter be! Yine başladınız birbirinizi yemeye. Şuraya oturduk iki kadeh bir şeyler içelim, bir şeyler yiyelim diye ama sizin laf dalaşınızdan keyfimiz kaçtı.’’ Diyerek onların arasındaki kavgayı sonlandırırdı. Yine böyle bir akşamdı. Ezgi, Sarı Panda’ya laf attı. Sarı Panda ilk başlarda umursamasa da sonrasında bir şey anlatırken Ezgi’nin ona söylediği lafı ne yapıp edip çevirerek Ezgi’ye geri iade etti. Bir anda sessizlik oldu. O, bu ikisinin kavga edeceğini anladı ve ‘’Hiç boşuna birbirinizi hazırlamayın. Bu akşam kavga ve tartışma yok. En fazla böyle bir iki laf atarsınız birbirinize, onun haricinde en ufak tartışmalara bile izin vermiyorum. Bu akşam benim akşamım.’’ dedi.
Yemeklerini yedikten, içeceklerini içtikten sonra masadan kalktılar. O, kendini kötü ve yıkık hissediyordu. Sarı Panda yüzüyle bir işaret yaptı. O, bu işareti gördü ama ne olduğunu anlamadı. Ezgi’de işareti onaylarcasına kafasını sağladı. Sonrasında onu Sarı Panda’nın arabasına götürdüler. Arkası açık, değişik tasarımlı bir arabası vardı. Kapıları yukarıya doğru açılan ve sadece üç tekeri olan bir arabaydı. Araç içerisinde bilinen yuvarlak klasik direksiyon yerine ileri geri itilen bir vites kolu gibi bir şey vardı. Bu aracı daha önce hiç görmediğinin farkına vardı. Bununla ilgili Sarı Panda’ya bir şeyler demek istese de gücünü toplayamadı, oturduğu yerde uyuya kaldı. Gözlerini açtığında Ezgi ve Sarı Panda onun kollarına girmişlerdi. Onu kale gibi, kocaman bir taş binaya getirmişlerdi. Etrafını görüyor fakat gördüğüne anlam yükleyemiyor ya da ne olduğunu anlamıyordu. Uyuya kaldı.
Gözlerini açtığında kendine gelmişti. Bir koltuktaydı. Kocaman bir bekleme salonundaydı ve bir tek o vardı burada. Sonrasında da yanına mavi önlüklü bir hemşire geldi. ‘’Hoş geldiniz. Umarım kendinize gelmişsinizdir. Doktor Bey sizi bekliyor, sonrasında da yatış işlemleriniz için ben size yardımcı olacağım.’’ dedi. Şaşırmıştı. Ne doktoru? Ne yatış işlemi? diye düşünürken kendini doktorun yanında buldu. Doktor ona arkadaşlarının şu anda yanında olup olmadığını sordu. O da onları en son dün akşam gördüğünü hatta onların onu buraya getirmiş olabileceğini söyledi. Doktor notlar aldı ve ‘’Hemşire Hanım sizin işlemlerinizle ilgilenecek. Rehabilitasyon ve ilaç tedavilerine hızlıca başlayacağız. Siz hiç merak etmeyin, elimizden gelen her şeyi yapacağız sizin için.’’ diyerek ayağa kalktı ve kapıdan onu hemşireye teslim etti. Hemşire ona yardımcı olurken bir anda hemşirenin yanından ayrılıp koşmaya başladı. Nereye gittiğini bilmeden koşuyordu. Bir yol bulamıyordu. Kendisini dışarıya atıp buradan gitmesi gerekiyordu. İşe de geç kalmıştı. En sonunda girdiği bir koridorda karşısına çıkan iki güvenlik görevlisi onu iki kolundan tutup yakaladılar.
Onu yaka paça bir hastane odasına götürdüler. Yatağa yatırdılar. Yatakta çırpınmaya çalışsa da gücü güvenlik görevlilerine yetmemişti. Ellerini bağladılar ve hızlıca bir damar yolu açtılar. Hemşire, doktorun söylediği ilacı vermek üzereyken bir anda Sarı Panda göründü. Yanına geldi ve bir şey demeden el sallayarak gitti. İlaç damara biraz daha yaklaşmışken Ezgi göründü. Ona ‘’Elveda’’ dedi ve o da arkasını dönüp gitti. O sırada ilaç damarından girdi ve tüm hızıyla bütün vücuduna yayıldı. En yakın arkadaşları olan Sarı Panda ve Ezgi ona veda ettiler. Onlarsız bir hayat artık onu bekliyordu.