Bir denemesi olmalıydı hayatın. Özellikle olgunlaşma döneminde bir kaç yıl kendimizi deneyip ondan sonra “tamam hazırım başlayabiliriz” diyebildiğimiz. Ya da ne biliyim hızlı bir şekilde hayatın  ne olduğunun tanıtıldığı kısa bir bölüm olmalıydı hayata yeni başlarken.
Böylesine önemli bir sürece hiçbir şey bilmeden atılmak ürkütücü geliyor bir bakıma. Hata yapmadan yaşamak kaçınılmaz gözüküyor. Nasıl hata yapmasın ki insanlar?
Yaşayarak öğrendiklerinden başka ne biliyorlar hayata dair. Ömür bir öğrenme sürecinden başka bir şey değil aslında.
Gerçi öğrensen ne öğrenmesen ne bir yerden sonra ama insan öğreniyor işte.
Keşke öğrendiklerimizi öğrettiğimizde kulak veren birileri olsaydı da aynı yollardan geçmek zorunda kalmasaydı herkes.
En azından öğrenilenler uğruna yapılan hataların bir anlamı olurdu o zaman.
Her an her saniye bir adım atmamız gerekir bilmediğimiz sonuçlara giden. Doğru olanı yapacağımızın hiçbir garantisi yoktur. Öylesine bir eyleme geçeriz işte.
“Yedi büyük günah dışındaki her yanlış hareket yalnızca hatadır” demişti bir büyüğüm. Ve pişmanlık duyulduğu taktirde affedilemeyecek  hiç bir hatanın olmadığını, affetmesi beklenen kişinin affetmemesininde artık  kendi hatası olduğunu eklerdi.
Yani kısaca “hata artık bizden çıkmış oluyor” derdi. Hiç hata yapmayandan çok daha kıymetlidir bir hata yapıp yaptığı hatanın bedelini ödemiş olanlar.
Gerçekten hak edeceğini inandıklarımıza “affettim” kelimesini söylemekten mahrum bırakmayalım dudaklarımızı.
Etrafındaki herkesin her davranışını yargılayan “ben olsaydım ASLA yapmazdım” diyen insanlara acırım ben.
Ya hu sen onun yaşadığı çıkmazı yaşadın mı da “ASLA yapmazdım” diyorsun. Yaşamadan nasıl tepki vereceğini nereden biliyorsun?
Garip geliyor bana insanoğlunun bu yargılama tutumu. Kararlar, davranışlar seçimler yargılanamaz bence.
O an o gerekmiştir isteyerek veya istemeyerek bazı şartlardan ötürü kişinin o kararı vermesi gerekmiştir bu kadar açık ve net.
Sonradan pişman olabilir, yolundan dönebilir oralar zaten ayrı ama herkesin gelişi güzel birbirini yargılaması niye?
İkinci bir şansı hak eder pişmanlık duyanlar benim dünyamda. “Ben ettim sen etme” diye bakan gözler nasıl reddedilebilir ki?
Üç, dört beş olunca affedilecek bir şey yoktur ama çömez doğup çömez öleceğimiz şu hayatta ikinci şansı hak eder bana göre herkes.
İkinci şansı veriyorum demek olgunluktur, kıymet bilmedir hatta ve hatta insan gibi davranmaktır. Şöyle bir etrafınıza bakıp ikinci şansı vermediklerinizi bir düşünsenize  ne çok pişmansınızdır aslında vermediğinize.
Verip pişman olduklarınızda vardır elbette ama denemeye değmiştir eminim. Şimdide affedilmek için bekleyenlere çevirelim yüzümüzü.
Ne kadar çok var etrafımızda. Ne dersiniz ikinci şansı verme hakkı bizim elimizdeyken denemeye değmez mi ?

Bu yazı ikinci şansı vermekten gocunmayan yüce gönüllülere ithaf olsun…