Sen nasıl bir şeysin böyle? Geldin mi etrafım şenleniyor, Güneş defalarca üstüme doğuyor, ağaçlar çiçek açıyor, yüzüm gülüyor. Gittin mi de her şey bitiyor, etraf kararıyor, gülen yüzüm asılıyor… Gelişin ile gidişin arasında bu kadar mı fark olur? Varlığın ve yokluğun, yaz ile kış arasındaki kadar fark yaratır mı? Yaratıyor işte.
Sen geldiğin zaman aşılamayacak yolları, hayatta bulamayacağım fikirleri, görüşleri getiriyorsun bana. Sen yanımdayken daha çok güveniyorum kendime, daha çok biliyor ve daha çok şey öğrenmek istiyorum. Bu bildiklerim ve öğrendiklerimi de yazmak, söylemek ve çizmek istiyorum. İşte böyle bir istek uyandırıyorsun bende. Başka bir ben yaratıyorsun benim içimde. Hiç bilmediğim bir ben ortaya çıkarıyorsun. Yüzyıllarca okusam, düşünsem o beni bulamam ama sen geldiğinde içimdeki ben bir anda dışarıya çıkıyor ve hünerini göstermeye başlıyor.
Bazen ben de şaşırıyorum, kendime soruyorum acaba bu ben miyim diye. Düşüncelerim değişiyor, fikirlerim arşa çıkıyor, dünyaya uzaydan, uzaya da sonsuzluktan bakıyor gibi hissediyorum sen o içimdeki beni dışarı çıkardığında. Böyle gören, böyle düşünen, böyle yazan insanlar neler neler vermez değil mi? Ben de bu sürede elimden geleni yapıyorum. Bir yandan yazıyor, bir yandan çiziyorum. Yetmiyor, o kısıtlı süre içerisinde sesimi kaydediyorum. Hayır, şarkı söylemiyorum, aklıma gelen düşünceleri kayda alıyorum. Farklı olmanın, farklı düşünmenin tadını çıkartıyorum. O anda ne istesem olacak ne yapsam yapabileceğim gibi düşünüyorsun. Uzaklar yakın, sorunlar ise basit çözümlü geliyor. Mantıksızlığın üstüne tartışıyor, karanlık düşünceleri de çok basit ve yalın kelimelerle yıkıyorum. Karşımdakini de çaresiz bırakıyorum, onun da zincirlerini kırıyorum. Kısacası sen bana geldiğinde sadece bana gelmiş olmuyorsun benim sayemde bir sürü insana ulaşıyorsun. Bu hissiyatı daha nasıl ve ne kadar çoşkulu anlatabilirim ki?
Sen gittiğin zaman veya uzun bir süre gelmediğin zaman ne oluyor? Öncelikle içimde oluşturduğun o ben faili meçhul bir cinayete kurban gidiyor. Sıradanlaşıyorum, normal bir hayat yaşıyorum. Olağan, durağan, karanlık ve sessiz. Genelde yorgun oluyorum. Bir şey yazmak, çizmek, konuşmak hatta düşünmek bile istemiyorum. Düşünsem bile düşündüğüm şeyler bana değersiz gibi geliyor. Onları ortaya çıkarmaktan korkuyorum. Günlerim daha uzun geçiyor. Geceler daha uykusuz ve soğuk geliyor bana. Oturduğum yerden kalkmak istemiyorum. Bazen bir sigara yakıyorum o sigara kendi kendine yanıp bitiyor. Onun orada yandığını bile unutuyorum. Elinden oyuncağı alınmış bir çocuk gibi, önünden maması alınmış bir kedi, köpek gibi öyle çaresiz oluyorum. Sağa sola bakıyorum, bir şeyler yazıyor, çiziyor, söylüyorum ama yok olmuyor. Sen yanımdayken olduğu gibi olmuyor, olmayacak.
Bu aralar yine arayı uzattın. Umarım en kısa sürede gelirsin. Seninle düşünmeyi, yazmayı, konuşmayı, söylemeyi, her şeye uzaktan farklı bir bakışla bakıp fikir edinmeyi seviyorum. Seni bekliyorum sevgili heves. Çok özlettin kendini.