İşten eve döndü. Buzdolabında hafta sonundan kalan yemeği yedi. Bulaşıkları yıkadıktan sonra pastaneden aldığı tatlıyı açtı ve televizyonun karşısındaki koltuğa oturarak tatlıyı kaşıklamaya başladı. Tam ayaklarını uzattığı sırada üst kat komşusundan bağırışlar duydu. Televizyonun sesini kısarak dinlemeye başladı. Her kelimeyi duyamıyordu ama yardım çığlığı olmadığı belliydi. Ufak bir tartışma diye düşündü ve televizyonu kapatıp yatak odasına geçti. Kitap okurken uyuya kaldı.
Ertesi akşam yine işten döndü. Rutin olarak bir şeyler atıştırdı. Televizyonun karşısına ayaklarını uzattı günün yorgunluğunu atıyordu. Üst kat komşusu bugün sessiz diye düşünürken kısa bir süre sonra yine bağrışmalar duydu. Fakat sesler sanki bir kişiden çıkıyordu. Üst katında oturan yaşlı adamın çocukları vardı, arada uğrarlardı. Onun haricinde adam yalnız yaşayan, sakin biriydi. Neden adamın iki gecedir biriyle tartıştığını duyduğunu anlamakta zorlandı. Herhalde çocuklarıyla alıp veremediği var bu aralar diye düşündü, çok önemsemedi. Her akşam yaptığı gibi yatakta kitabını okurken uyuya kaldı.
Ertesi akşam işten eve geldiği anda büyük bir gürültü işitti. Evin odalarını tedirgin bir şekilde kontrol etti. Ancak evin boş olduğunu ve sesin yukarıdan geldiğini anladı. Bu sefer bu duruma sessiz kalamayacaktı. Üst kata çıktı ve komşusunun kapısını çaldı. Yaşlı komşusu yavaşça kapıyı açtı.
‘’Hoş geldin, içeriye buyur evladım.’’ dedi.
‘’Yok amcacığım, teşekkür ederim. Sen iyi misin diye bir bakmaya geldim.’’
‘’İyiyim evladım, sağ olasın. Yalnız bu aralar hanımla baya bir tartışıyoruz. Neymiş efendim yıllarca biriktirdiğimiz kefen parasını çocuklara verecekmişiz. Olur mu hiç öyle şey evladım hiç?’’
Ne cevap vereceğini bilemeyerek başını evet dercesine salladı. Nasıl olurdu? Yıllardır bu apartmanda oturuyordu ve yaşlı adamın eşi öleli yıllar olmuştu.
‘’Amcacığım, eşin içeride mi? Müsaitse hazır gelmişken onun da elini öpmek isterim.’’
‘’Evde evladım, biz de çay içiyorduk. Geç, buyur.’’
İçeri girdi. Salonda kimse yoktu. Fakat koltuğun önündeki sehpada iki bardak çay duruyordu. Bir tanesi yarıya kadar içilmiş, diğeri ise olduğu gibi duruyordu. Yaşlı adam koltuğun yanındaki sandalyeye buyur etti. Oturdu. Yaşlı adamı üzmek istemeyerek, ‘’Sizleri iyi gördüm, ben artık müsaadenizi isteyeyim.’’ dedi. Yaşlı adam da ayağa kalkarak ‘’Ne demek evladım, müsaade senin’’ diye yanıtladı. Hızlı adımlarla kapıya doğru yöneldi kapıdan çıkıp, merdivenlerden koşarak indi. Üst kat komşusunun çocuklarının telefonu var mı diye telefonuna bakındı. Bulamadı. Diğer komşulara sorarak, aradığı numaralara ulaştı. Yaşlı adamın çocuklardan birini arayıp durumu haber verdi. Yaşlı adamın tek başına konuştuğunu, konuşmakla kalmayıp, bağırıp tartıştığını ve en önemlisi bunu eşiyle yaptığını düşündüğünü söyledi.
Bu telefon görüşmesinden iki saat sonra apartmanın önüne bir ambulans geldi. Üst kata çıktılar. Yaşlı adamı sedye ile aldılar. Yaşlı adam ‘’Eşimi de alın.’’, ‘’Karıcığım merak etme bir şeyim yok. Sapasağlamım ben.’’ diyerek aşağıya indirildi. Ambulansa bineceği sırada, ‘’Bir dakika’’ diye bağırdı. ‘’Ne oldu amcacığım’’ diyen sağlık ekibine ‘’Eşim elimi bırakmıyor, dikkat edin kapıda sıkışmasın.’’ dedi.
Siren sesleri arasında bir daha hiç dönemeyeceği evinden ayrıldı. Anılar, hatıralar, yaşanan her şey onunla birlikte o ambulansın içine binip gitti.