Tımarhanedeki yeni bir akşamım daha. Buraya beni yatırdıklarında ilk iş olarak saatimi almışlardı. Etrafta saat veya takvim gibi bir şey olmadığını o zaman gözlemleyerek anlamıştım. Tek yataklı, ufak, koyu gri betonla kaplı, bir tuvaleti olan ve bir de yatağı olan odaya kapatılmıştım. İlk gece uyuyamamış, ‘’Burada ne işim var?’’ demiştim kendime. Birileri benim hakkımda hüküm vermişti. Adına ‘’Tedavi’’ dedikleri şeyle beni de diğer insanlar gibi yapacaklardı. Düşüncelerimi, inançlarımı, her şeyimi ‘’Topluluk’’ adı verilen ve birçok kişiden oluşan bu oluşuma çevireceklerdi.
Ben buraya neden düştüğümü burada bana tedavi adı altında öğretmeye çalıştıkları şeyler sayesinde daha da iyi anladım. Ben diğerleri gibi düşünmüyor, inanmıyordum. Daha çok okuyor, daha çok konuşuyor, daha çok araştırıyordum. Bu davranış topluluklar ve o topluluğu yönetenler için çok kötü bir tavırdı. Hemen tedavi edilip ‘’Normalleşmem’’ gerekiyordu. Onlar gibi düşünmeli, onların izin verdikleri kadar ve izin verdiklerini okumalı ve onların savundukları şeyleri sonuna kadar savunmalıydım.
İlk zamanlarda kendimce iyi direndim. Camın dışında parlayan Güneş’e göre saatin kaç olduğunu tahmin edebiliyor, günlerden hangi gün olduğunu ellerimle sayıyordum. Hatta burada sözde tedavi gören, onlara göre deli olan insanlarla dostluklar bile edinmiştim. Laf aramızda birkaçıyla kaçış planı bile yapmıştık.
Birkaç hafta sonra doktorlar tedavimin iyi gittiğini söylediler. Bana bir ödül vereceklerdi. Ben de onlardan bir kâğıt bir de kalem istedim. Bu isteğimi söylediğim anda doktorların yüzünü görmeliydiniz. Onlardan silah, bomba veya tank istesem bu kadar tepki vereceklerini sanmıyorum. Bana güvenlik gerekçesiyle kâğıt, kalem veremeyeceklerini söylediklerinde düşünceye, fikre, sanata ve gelişime kapalı olduklarını hatta düşman olduklarını daha da iyi anladım. Aslında orada bulunanların suçu değildi bu durum. Onlar da emir kuluydu. Söyleneni yapıyorlardı. Ama ben bu duruma da karşıydım. Kendi düşünceleri, fikirleri yok muydu?
Gel zaman git zaman Güneş’in konumuna bakmayı da bıraktım. Onların istediklerine boyun eğmeye başladım. Bu durum beni daha da kötü yaptı. İçimde bir yerlerde bu boyun eğmeye karşı büyük bir mücadele vardı. Bir yanım ise artık tembellikten her şeyi boşlamıştı. İçimde bulunan bu iki farklı cephenin savaşı artık beni iyice yormuş, akıl sağlığımdan çok fiziksel sağlık durumumda dalgalanmalara sebep olmuştu. Bunun sonucunda da ender bulunan bir hastalığın vücudumda yer aldığını ve kısa bir süre sonra öleceğimi öğrendim.
Normal bir zamanda bu haberi alsam onunla mücadele ederdim. Ben bu toplumun çarpık düzeniyle mücadele ettim, bu nedir ki? İçimde artık o gücü de bulamıyorum. En sonunda öleceğimi duyan doktorlar bana bir defter bir de kalem verdiler. Akılları sıra bana moral olacaktı. Ben de son günlerimin günlüğünü tutmaya başladım. Biliyorum bu günlükte yazdıklarım hiçbir zaman gün yüzüne çıkmayacak. Çünkü çıkarsa ses getirir, çıkarsa insanları düşünmeye iter ve düşünen insan sorgular. Onların istemedikleri şeyler gerçek olur. Sadece bu sayfayı olabildiğince sade yazmaya çalıştım. En azından az da olsa sesim duyulsun diye.