Sevgili okurlar,
Anavatan Türkiye ile yurt dışında Cumhuriyet’in 96.Yıldönümü törenlerindeki coşku, birliktelik, beraberlik ve Cumhuriyet’e olan bağlılık, özlem, bizleri gelecek adına mutlu etti..
Elbette,siyasi alanda olduğu gibi televizyonlarda ve gazete sayfalarında hala Cumhuriyet’e tırnak çıkaranlar var..
Bunlar dünde oldu,bugünde olacak..
Ama inkar etmeyelim ki, insanımız gözlerini Cumhuriyet ile açtı..O nedenle Cumhuriyet’in kıymetini bugünlerde daha iyi anlayalım, kavrayalım diye Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün, Cumhuriyeti ilanı öncesi yaptığı konuşma metnini sizlerle paylaşıyorum..
Bu ikinci bölüm, konuşma metni uzun..Sayfamızın sınırı belli ve sizleri sıkmamak adına yazıyı bölüm, bölüm vermeyi uygun gördüm..
Sevgili okurlar,
dünü iyi anlamazsak, bugünü anlayamaz ve geleceğimize yön veremeyiz! Bakınız elin oğlu boş durmuyor..Elli yıllık, yüz yıllık plan ve projeler ile yanı başımızda cirit atıyorlar..Hedefleri belli,niyetleri belli..Bizi birbirimize düşürerek, aramıza nifak sokmak istiyorlar..
Bunu siyaseten başardılar!..
Maalesef siyasilerimiz, uzlaşmadan, istişareden, millete kulak vermeden vazgeçtiler! Kendi beceriksizlikleri arkası gidiyorlar..
Elbette, nereye kadar?
Bakınız, Sakarya’da bir “Cumhuriyet töreni manzarasını” arkadaşımız Hüseyin Cumali, gazetesinin birinci sayfasına taşıdı..
Tören alanına siyah, lüks araçlar dizilmiş..Halkın geçtiği ve töreni alanı hemen yanına park etmiş bu araçlar?
Bu araçların elbette sahipleri belli..
Bize hizmet ile görevli olanlar, araçlarını halkın tören alanına bırakırsa, bayramımızı önemsemez ise, kuralları hiçe sayarsa, vatandaş ne yapmaz!
Gazetecinin görevi budur..
Halkın gözü ile görmek, halkın kulağı ile işitmek, halkı sesi ile dillendirmek gerek..
Gazetecinin başka görevi ne ola ki?
Hiçbir ballı-börek misali maaş almıyor? Alsa bile gerçekleri mi yazmayacaklar?
Kıl kanat geçinen ve kentin sorunlarına sahip çıkan bu vefalı insanları mahkeme kapısına çağırmak ne demektir?
İşte arkadaşımız yazmış, iğreti bir durumu resimlemiş, manşete çekmiş..
Bakınız, bunu “Cumhuriyet rejimi kabul eder” ve gereğini yapar..
Ama “monarşi” ile yönetilen, ”tek adam rejimlerinde” bunu yazamaz ve dillendiremezsiniz..
İşte arkadaşımıza, “aba altından sopa gösterilmiş” ve ifadeye çağrılmıştır..
Keşke bu duruma gelmeden bu duruma Valilik el koyabilseydi..
Bu “rezilliği” o da görüp, gerekenin yapılması için talimat verseydi!?
Biline ki Hüseyin Cumali ve kalemi , fotoğraf makinesi elinde olan arkadaşlarımız yalnız değildir..
Yanlışların karşısında, doğruların yanında yer almaya devam edeceğiz..
Biline!..
Gelin bu noktada Büyük ATA’ya kulak verelim:

“ATATÜRK'ÜN TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ’NİN II. DÖNEM

1.Yasama Yılını Açış Konuşmaları/13 Ağustos 1923
Millet Meclisi Tutanak Dergisi D. II, C. 1, Sayfa 36
BAŞKAN GAZİ MUSTAFA KEMAL PAŞA HAZRETLERİ -

İKİNCİ BÖLÜM
Bu uğursuz ateşkesin uygulanmasını gözetlemek üzere Anadolu'yu en uzak köşelerine kadar etkisi altında tutan yabancı subaylar ve haber alma kuruluşları ile ilgili fesat ocakları, iç düşmanlarımızın özendirmesi ile halkımıza akla gelmeyen zulüm ve hakaretleri uygun gördüler. Hükümetin gücü, ulusun saygınlığı bu saldırgan subayların elinde oyuncak oldu.

Özet olarak, Türklüğün vicdanı korkunç bir sınav karşısında kaldı. Bu sonu gelmeyen saldırıların ulaşacağı sonucu ve bu sonucun yürekler acısı durumunu anlamamak mümkün değil. Tarihin ve geleneğin gönderisi ile vatan tahtında oturan Osmanlı padişahı ve halife ve onun hükümeti ise yalnız kişisel ve alçak yararlarını sağlamak için tam anlamıyla düşmanlara kendilerini teslim etmişti... Vatana hıyanet konusunda onlara uymuşlardı.

Durum tamamen ümitsiz görünüyordu. Düşmanların güç ve kudreti ezici, felaketi kesin, kararlı ve dayanılmazdı. Bu durumda esir olmak veya ölümlerden birini seçmek zorunluluğu karşısında bulunuyorduk. Özgürlük ve bağımsızlık için dünyada hiçbir devletin karşı karşıya bulunmadığı zorluklar ile uğraşmak gerekiyordu. Akıl sahibi kişiler, durumun görüntüsünün, yenilmiş bir devletin geleceğinin belirlenmesinden daha öteye geçtiğini gördüler. Galip devletlerce Osmanlı devletinin kesin çöküşüne karar verildiğini anlamakta zorluk kalmadı.

Gerçekten, Türkiye halkının gurur ve onuruna saygı duymaya asla gereklilik duyulmuyor, onu esir olarak almak, Türkiye'yi bölmek işlemlerine karşı koyacak bir düşünce kabul edilmiyordu.

Halkta bir uyanış başlamıştı. Ülkenin bazı yanlarında çeşitli adlar altında dernekler kuruluyor ve düşmanlara karşı bizzat millet tarafından silahlı korumanın temeller oluşturuluyordu. Batıda, Doğuda yapılan kongreler genel inancı kuvvetlendirdi. Son olarak, Sivas Genel Kongresi belirli noktalar üzerinde, açık prensipler içinde çeşitli milli kuruluşları Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti adı altında düzenledi ve genişleterek milletin genel güçlerini birleştirdi.

Efendiler,

Çok önemli bir ciddiyet ve genişlik kazanan bu çalışma, düşmanların, özellikle padişah ve halife olan kişinin karşı önlemlerini ortaya çıkardı. Milli harekat girişimcileri hakkında kovuşturma emirleri verildi. Ortadan kaldırma önlemlerinin fiili uygulamasına geçildi. Düşmanlar karşısında aciz duruma düşen ve alçalan saray ve hükümet, bütün alçak davranışlarıyla, seçilmiş milli gücü yok etmek, hakkına ve namusuna saldıranlara karşı ulusun kendini korumasını yasaklamak istiyor, ülkeyi parçalatmak için düşmana öncülük yapıyordu.

Fakat efendiler, Sivas Kongresi'ni yapanların niyeti kesin ve millete dayanağı kuvvetli idi. Çekinmeksizin çalışmalar sürdürüldü.

İlk önce milletvekili seçimi ve Meclisin toplanması sağlandı. Böylece millet, varlığını kanıtlamak için ilk önemli başarısını baskılı yönetime karşı göstermiş oldu.

Efendiler,

Sarayın ve hükümetin vatan ve millete karşı yönelmiş bütün bu cinayetlerine karşın ulus, yine padişah ve halifeyi kurtarmak ve Osmanlı devletini canlandırmak için tam bir içtenlikle çalıştı ve seçilen milletvekillerinin Osmanlı hükümetinin kanunlarına göre toplanmalarını sağlamakla yetindi. Milletvekillerinin yabancı süngüler altında tam bir bağımsızlık fikri ile görev yapmalarına imkan bulamayacağı kesin olmakla birlikte, henüz çoğunluğu kapsayan kararsızlık ve yüzeysel düşünceler Meclisin İstanbul'da toplanmasının kabul edilmesini zorunlu kıldı.”

Devam edecek..
Sevgili okurlar,
Özellikle, bir süredir hastanede şifa arayan arkadaşımız Fehmi Duman’a geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum..
Yine gazeteci, dostumuz, meslektaşımız Hüseyin Cumali’ye de bu bağlamda geçmiş olsun dileklerimi iletmeyi görev sayıyorum..
Buradan bir başka önerimi tekrarlamak istiyorum:
Ey belediye başkanları, lütfen fotoğraflarınızı, kent içine, kent girişlerini asmayınız!..
Bu geri kalmış ülkelerin bir göstergesidir..Bu gösterişe ne ihtiyacınız ola ki? Lütfen hizmetleriniz ile öne çıkınız! Bu israftan ve lüksten lütfen kurtulunuz!
21.Yüzyılın Türkiye’sine yakışmıyor, bu durum!?
Saygılar