Sevgili okurlar,
Bugün sizlere, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Amerika temaslarından söz etmeyeceğim?
Neden mi?
Bu konu, maalesef, hem siyaset dünyasının ağzında sakız oldu, hem de bu konu gerek Amerika ve gerekse Türkiye’de iç politikaya alet edildi!.
Oysa,Türkiye’nin Atatürk ile ortaya konan bir dış politikası vardı.. Bir daha hatırlatmak gerekirse, bu” Yurtta sulh, cihanda sulh” anlayışı ile ortaya konmuştu..
Ne oldu da, yıllar sonra bu anlayıştan, bu çizgiden dönüldü?
Elbette anlamak zor!.
Daha fazla detaya girmek istemiyorum..Biraz da bu duruma neden,nasıl ve niçin geldiğimizi sizler düşününüz..
Zira, bu ziyaretten daha önemli bulduğum bir konu hakkında ikinci defadır, SATSO Başkanı Akgün Altuğ’un bir mesajını sizlerle paylaşmak istiyorum.
Önemli bulduğum bu konu” nedir “diyeceksiniz?
Evet, gelecek nesillere, daha yeşil, daha temiz, daha yaşanabilir bir dünya bırakmak adına, Sakarya’nın nazar boncuğu, yeşil örtüsü gözlerimizin önünde talan ediliyor!
Bu konuyu sıkça yazmama rağmen, hala o güzelim yeşil yamaçlara imar izni veriliyor ve yeşilin içinden betonlar yükselmeye başlıyor..
Kim ve kimler bu alanlara imar izni verir?
Bir bilen var mı?
Bu güzelim dokuya kıyanlar hakkında bir bilgi sahibi misiniz?
Peki Sapancalı, Kırkpınarlı ve diğer köy sakinleri ile Sakaryalılar sadece Teleferik projesine tepki gösterirken, bu yapılaşmalara neden tepkisiz kalırlar ki?
Gelin bu noktada Sakarya SATSO Başkanı Akgün Altuğ’un açıklamalarına kulak verelim:
SATSO Yönetim Kurulu Başkanı Akgün Altuğ, ağustos ayı meclisinde “Ülkemizde hep sonradan üzüldüğümüz konulardan biri turizm bölgelerinin betonlaşarak değerinin yitirilmesi. Güzel Sapanca’mız da hızla bu noktaya doğru ilerliyor. Yapılaşma için verilen izinlerin tekrar, tekrar irdelenmesini talep ediyorum Sapanca ilçesi turizmin cazibe bölgesi konumu ile talep görürken yeşil dağlık alanları konutlarla betonlaşıyor. Kırkpınar’da teleferiğin yapılacağı yeşil alanın korunması için ayladır direniş gösterilirken bir başka yandan yeşil doğasının bulunduğu dağlık alanda konut yapılaşması yapılıyor. Doğal yapının bozulduğunu görmek mümkün. Ormanlık alanda yapılan lüks konut inşaatları yeni sahiplerini beklerken yeşil çevrede yeni konutların yapılma ihtimali endişeleri artırıyor” diyor..
Başkan Akgün Altuğ haksız mı sizce?
Lütfen sizlerde sesinizi yükseltiniz ve bu yağmaya, talana, rant anlayışına dur deyiniz, bu duruma sessiz kalmayınız!
Sahi bu dağlarda, yamaçlarda, yeşillikler koynunda neler oluyor?
Atatürk Diyar ki?
ATATÜRK'ÜN TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ’NİN II. DÖNEM
1.Yasama Yılını Açış Konuşmaları/13 Ağustos 1923
Millet Meclisi Tutanak Dergisi D. II, C. 1, Sayfa 36
(Devamla..5.BÖLÜM)
Gerçekten, Osmanlı İmparatorluğu en saygıdeğer, büyük ve güçlü dönemlerinden başlayarak, milletin bağımsızlığı zararına, varlığının korunması zararına o kadar çok şeyi gözden çıkarmıştı ki, sonuç yalnız yok olmak ve batmakla kalmadı; kendinden sonra ülkenin gerçek sahibi olan milletin de hakkını kanıtlaması gereğine ve varlığı için büyük zorluklarla karşı karşıya kalmasına neden oldu. (Çok doğru sesleri)
Zorluklara başarı ile karşı konuldu. Sonuç olarak, imza olunan antlaşma, yüce kurulumuzca bilinmektedir. Ben burada yalnız bu güne kadar yapılan çalışmalar ile bunların sonuçlarını özetlemek isterim.
Efendiler, doğuda Trabzon'u, güneyde Adana'yı içine alacak büyük Ermenistan'dan eser kalmamıştır. Ermeniler, gerçek sınırları içinde bırakılmıştır. 1877 seferinde Türk vatanından zorla ayrılan Kars, Ardahan, Artvin yeniden sancağımız altına alınmıştır. (Alkışlar) Kuzey Karadeniz'in en güzel ve en zengin sahilleri üzerinde kurulmak istenen Pontus hükümeti, taraftarları ile birlikte tümüyle ortadan kaldırıldı. (Alkışlar) Güneyde etki alanlarına ayırarak ülkemizi parçalamak ümitleri kesin olarak kırılmış ve ulusun kararlığı ve kahramanlığı karşısında, Türkiye'yi parçalamanın hayal olduğu kabul ettirilmiştir. (Alkışlar) Türkiye'ye her medeni ülkenin faydalandığı haklardan yararlanması sağlanmıştır. (Alkışlar) Yine güneyde zenginliği ve yeteneği yönünden vatanımızın parlak ümitlerinden biri olan Adana ve onun gibi birçok güzel şehirlerimiz, ezici düşman boyunduruğundan kurtarılmıştır.
Batıda en bayındır yerlerimiz, İzmir ve Bursa gibi şehirlerimiz, Paşaeli ve tarihi Edirne’miz ve dünyanın gözlerini üzerine çeken güzel İstanbul’umuz, tutsaklıktan ve düşman boyunduruğundan kurtarılmıştır. Bundan başka, biz diğer uygar uluslar düzeyinden geride bıraktıran adli, politik, ekonomik ve mali zincirler kırılmıştır, parçalanmıştır. (Bravo sesleri, alkışlar)
Efendiler, bu güne kadar sağladığımız zaferler, bize ancak ilerleme ve uygarlık yolunu açmıştır. Yoksa ilerleme ve uygarlaşmaya henüz ulaşmış değiliz. Bize ve çocuklarımıza düşen görev, bu yol üzerinde duraksamadan ilerlemektir. (Bravo sesleri, alkışlar)
Şu konuyu hatırdan çıkarmamalıdır ki, bu kadar özverinin sonucunu elimizden kaçırmamak için, geçen sıkıntı ve acıların bir daha geri dönmemesini sağlayacak önlemlerin alınması, bizim için en önemli görev olmalıdır. Fakat gerçek şu ki, bunun için kuru bir dikkat ve uyanıklık ile saf bir biçimde korumaya çalışmak yeterli değildir.
Efendiler, yüzyıllar boyu süren bir kötü yönetimin bu nesile yüklediği görev, sayılamayacak kadar çeşitli zorluklar getirmektedir. Bu nedenle yapmaya zorunlu olduğumuz çok ve önemli işleri tam ve sonuç alıcı bir sisteme bağlamak zorunluluğundayız. Belirli ve az araçla büyük işler görmenin denenen tek yolu, kuvvetlerimizi dağıtmamak, var olan araçların tamamına yakın bölümünü en önemli çabalarımız üzerinde toplamaktır. Şüphesiz, gireceğimiz barış döneminde, bütçemizin verdiği imkânlar içinde, ilk önce yeni Devletimizin geleceğinin yüce ve güçlü bir biçimde sonsuza kadar sürdürülmesini sağlayacağız, fakat bunun için de göz önünde tutulması gerekli bazı önemli konular vardır. Benim ilk aklıma gelen önemli nokta güvenlik sorunudur.
Efendiler, hükümetin varlığının nedeni ülkenin güvenliğini, ulusun huzur ve rahatını sağlamaktır. Bütün ülkede yerleşmiş bir güvenlik ortamı hüküm sürmelidir.
Millet, sonsuz bir huzur ve güvenlik içinde rahat bulunmalıdır. Ülkemizin herhangi bir köşesinde halkın güvenliğini, devletin birlik ve asayişini bozmaya yeltenenler, devletin bütün kuvvetlerini karşılarında bulmalıdırlar. (Alkışlar) Sonra efendiler...
Türkiye devletinin bağımsızlığı kutsaldır. O sonsuza kadar güvenlik ve koruma altında olmalıdır.
Devletin bağımsızlığı ile, millet ve vatan varlığının koruyucusu ve tek varlığı ise, Kahraman Ordumuzdur. Bu nedenle askeri kuruluşlarımızın özel bir özenle düzenlenmesi ve yüceltilmesi en önemli konulardan biridir.
Efendiler, bu gün eriştiğimiz barışın sonsuz barış olacağına inanmak, kesinlikle safdillik olur. (Çok doğru sesleri) Bu, o kadar önemli bir gerçektir ki, ondan bir an bile ayrılmak, ulusumuzun tüm can güvenliğini tehlikeye sokabilir.
Şüphesiz, haklarımıza, şeref ve onurumuza saygı gösterildikçe, karşılıklı saygı göstermekte kusur etmeyeceğiz. Fakat ne var ki, zayıf olanların haklarına yeterli saygı gösterilmediğini veya hiç saygılı davranılmadığını çok acı deneylerle öğrendik. Bu nedenle efendiler, bütün olabilecek olaylara karşı, gerekli konularla ilgili hazırlıklar yapmakta kesinlikle gecikmeyeceğiz. (Bravo sesleri)
(Devam edecek)
***
Sevgili okurlar,
Önce İstanbul, sonra Antalya ve nihayet önceki gün yine İstanbul’da farklı “siyanür dramları” yaşandı..
Türkiye olarak, Türk Milleti olarak birçok değerlerimizi kaybettiğimiz şu günlerde, lütfen bu “Siyanürlü dramlara” kayıtsız kalmayınız!
Biz söylemekten ve yazmaktan yorulmadık ama, halkımız bildiğini okumakta inat ediyor..
Gidişat iyi değil..
Bu durum, yarın toplumu derinden sarsacak depremler yaratabilir..
Hani hepimiz biliriz ya, “Komşusu aç yatarken, tok olan bizden değildir” anlayışı rafa mı kaldırıldı?..
Değilse, bu çürümüşlük, “ölüm şurubu” içmeleri nasıl izah edeceğiz?
İşte bir başka güzergâhta da çıkmaz sokaktayız!
Kimse bize martaval okumasın!?
İşte gelinen durum bunu özetliyor!
“Allah herkese sağlıklı, güzellikler nasip etsin” demekten öteye ne diyebiliriz ki?