Gelişen ama yalnızca satın alarak ve nasıl kullanmamız gerektiğini bilmediğimiz teknolojimiz, bilgi kaynağı olarak dayandığımız medya ve kulaktan dolma söylemler, kıskançlık içinde hep daha fazlası için birçok değeri kaybetmemize neden olan dünya tamahımız…
Sonuçları için daima karşısındaki en kolay kişiyi suçlama içinde olduğunuz, sıkıştıkça ya da menfaatleriniz uğruna karalama ve iftira atmakta bir beis görmediğiniz, kimsenin kabul etmediği ama içten içe bizi ve toplumumuzu kemiren bu olgu bir hastalık tanımı ile bize aynı zararı vermiyor mu?
Sen asgari ücretle geçinmeye çalışırken, banka kredisi ile, yürütmeye bile bütçe ayıramayacağın araba alacaksın.
Eve götüreceğin ekmeği bile kredi kartına 9 taksitte alırken 120 ay vade ile ev alacaksın.
Medyada yada kahvehane meclislerinden dinlediğin ütopik yüksek hayallere inanırken, en ufak bir fikir üretmeden her şeyi de biliyorum egosu ile hafta sonları avm lerde alık alık dolaşacaksın.
Yoksulluk, işsizlik, adaletsizlik içinde yaşarken içinde olduğun için göremeyip!(iyi düşünmek istediğimden böyle olduğunu varsayalım), çeşmenin başını tutanlar için “bal tutan parmağını yalar” deyimine inanacaksın.
Cehalet ve egon yüzünden hiçbir zaman kazanamadığın kültür sende namevcut olduğu için toplum içinde kendini kanıtlamak yerine karına, kızına, kocana ve astına avazın çıktığı kadar hönkürerek kendini tatmin edeceksin.
Paranın, makamın, malın, mülkün ve evladının kölesi olarak yaşayacaksın.
El alem aklını kullanıp amudu ile götürürken sen magazin ile, futbol ile, diziler ile beyin hücrelerini ölüme terk edeceksin, sonra sen ve senin gibi bireylerin oluşturduğu toplumun eğitim seviyesi bir ulusun neticesi olacak.
Böyle olmamalı. Bu vasıflara sahip bireyler, ortalamayı bu kadar düşürecek kadar fazla olmamalı…
Birileri için yönetilebilirliği ve ikna edilebilirliği adına toplumun kafasının böyle güzel olması iyi bir şey olabilir ama ya sonra…
Bilgiye erişim kolaylaştıkça artan bir cehalet içindeyiz. Ne kadar az bilgi o kadar çok ego ise, bilmeyen ama bilmediğini de kabul etmeyen bu tehlikeli hastalığın ne de çok üyesi var ülkemizde demek yanlış olmaz… Çünkü bu kolay olanı, ve biz kolay olanı seviyoruz. Düşünsenize, okumak yok, öğrenmek yok, sorgulamak yok, muhakeme etmek yok, düşünmek yok, endişe yok, tek yapman gereken duyduğuna inanmak, basit iş.
Bu tehlikeli hastalığın bir göstergesi de yüksek ses kirliliği. Her kafadan her konuda muhakkak fikri olan insanların yüksek sesle kendilerini ifade ya da karşısındakine baskın gelme çabası içinde olduğunu görüyoruz. Vizyon yok, beyin küçük, öğrenmek için çaba da yok, ama kimseden akıl alamayacak kadar da yüksek ego var.
Düşünün sırf bu anlatımlarda ki gibi bir toplum var diye yeni bir bilim dalı oluşmuş;
Agnotoloji kısaca bilgisizlik bilimi demek. Menfaat gereği cehalet yaymayı inceleyen bir bilim dalı.
Kullanmaktan korktuğumuz, kullanmak için çaba sarf etmekten eğrindiğimiz beynimiz, inanın müthiş bir güce sahip, kullanın. Ücretli de değil.
Okuyun, araştırın, öğrenin, az konuşun, çok dinleyin, eğitim isteyin, eğitim için emek verin. Bunları yapın ki agnotoloji bilimine malzeme olmayın.
Öğrenmemek değil, bilmediğini bilmemek ayıp olmalı. Ülkemizde fazlasıyla da bulunan, Bilmeyip de bildiğini iddia edenlere de …………………………………..
Boşluğu en iyi şekilde doldurabilecek arkadaşlar olduğuna inanıyorum.
Kısa bir not:
Bilmeyen ve bilmediğini bilmeyen tehlikeli hastalıklıdır, onlara karşı tetikte olun.
Bilmeyen ve bilmediğini bilen, basittir, ona öğretin.
Bilen ve bildiğini bilmeyen gaflettedir, onu uyandırın.
Bilen, bildiğini ve daha çok şeyi bilmediğini bilen bilgedir, onu takip edin.
Saygılarımla…
Uzman Psikolog
Erkan ŞEN