Bayramı bayram yapan aileyle, akrabayla, eşle dostla edilen o tatlı muhabbettir. Büyükler camda yol gözlerken bayramları tatil fırsatı olarak görmek kültürümüze ihanettir.

Kahvaltı sofrasını hazırlamış, bayram namazından gelecek olanları beklerken, harçlık alma umuduyla el öpme sırasına girmiş çocukları tebessümle izlemektir bizim bayramlarımız. Kahvaltı sofrasında uzun uzun edilen muhabbetleri kahkahalarla süslemek, kapının zilini çalan çocukları çikolota,şekerle karşılamaktır. Bir de uzun zamandır görmediğin yakınlarının halini hatrını sorma, gün içinde koşuşturup dururken ertelenen her anı telafi etme fırsatıdır. Kapı kapı dolaşılan akrabalarda patlayana kadar tatlıları, sarmaları hele bir de kurban bayramıysa kavurmaları löp löp götürmektir.

İster bir, ister iki gün olsun ama yinede bayram gibi bayram olsun. İş güç yok diyip akşama kadar yattığımız, sahile, plaja, dağa, bayıra gittiğimiz sıradan tatil günlerinden birine dönüşmesin, yolumuzu bekleyenlerin gözleri yaşarmasın, belki de ilk defa kapımıza gelen çocuklar geldiğine pişman olmasın böyle günlerde.

Şunun şurasında ne varki dedelerimizden, ninelerimizden bize kalan. Geleneklerimiz düzene uyma çabasıyla kaybettiğimiz eski zaman anılarına dönüşmüşken, kör topal devam eden bayram tadında bayramları korumaya çalışmaktan başka ne geliyor ki elimizden. Düşünmeden savurduğumuz kültürümüzün bizlere kaybettirdiklerini farketmeden, dün ile yarın arasındaki rolümüzü hakkıyla yerine getirmeden, gelecek için bu günün çocuklarını yetiştirmeye çalışıyoruz ya, işte buna gülüp geçiyorum.

Son zamanların en büyük hastalığı olan, çevresinde olup bitenlere duyarsız, kendinden başka kimseyi düşünmeyen gençlerden korkan işverenlerin, vakıfların, eğitimcilerin en büyük çabası, sosyal sorumlu gençler yetiştirmeye çalışmak. Çevresinde olup biten olaylara ilgi duyan, kendine kattıklarını başkalarına aktaran, karşılık almadan bildiklerini öğreten, duygusal zekası yüksek, polüler adıyla “give back” yapan bir nesil oluşturmak.

Apartman dairelerine sıkışıp, koskoca okullarda dört dörtlük eğitim alan o gençler kültürümüzden, gelenek ve göreneklerimizden öylesine uzak, öylesine yalnız yetiştiriliyor ki kendilerinden başka kimseyi umursamaz hale geliyorlar. Sonra da uğraş dur bu çocuklara “give back” öğretmeye. Oysa bayram seyran bilen, akrabasını, atasını, anasını arayıp soran, derdine, sevincine ortak olup, düğüne, cenazeye koşan bir gençten çevresine duyarsız olması beklenir mi? Amerika’dan kopup gelen bu give back akımı bizim zaten özümüzde, kültürümüzde, damarımızdaki kanımızda var.

Bayramı bayram gibi yaşamak geri kafalılık değil. Özümüz, kültürümüz, gerçeğimiz ve hatta geleceğimiz. Kültürümüzü kaybettikçe ortaya çıkacak probleri kapatmak için başka yollar aramaya çalışacağımıza, kültürümüze sahip çıkmak daha kolay değil mi?

Herkese bayram tadında, mutlu, huzurlu bayramlar dilerim...