O gün yatağından dayanılmayacak derecede rahatsız edici bir baş ağrısı ile uyandı. Normal zamanda uyanır uyanmaz kendini yataktan dışarı atardı ama o gün biraz daha uzandı. Mars ve hangi sistemde olduğunu bilmediği bir gezegenin hareketinden dolayı bu baş ağrısının oluştuğunu düşündü. Yataktan dışarı çıktı. Banyoya gitti ve elini yüzünü yıkadı. Havlu ile yüzünü kuruturken kulağı çınlamaya başladı. Sabah sabah birinin onun hakkında iyi veya kötü konuştuğunu düşündü. Aynada kendine bakarken ‘’Yine birisi benim dedikodumu yapıyor. Hem de sabah sabah!’’ dedi. Aklından tanıdıklarının ismini geçirdi. Hangi ismi söylediyse kulağının çınlaması durmadı. Bir süre sonra o isimleri saymayı unuttuğunda kulağının çınlamasının geçtiğinin farkına vardı.

    Çayın suyunu koydu ve ısıtmaya başladı. Buzdolabından kahvaltı için biraz peynir birkaç zeytin çıkardı. Çayını koymak için bardaklığa uzandı ve eli bir bardağa çarptı. Bardak bütün hızıyla yere düştü. Büyük bir gürültüyle kırıldı. Eline süpürge ve faraşı aldı. Kırılan camın ufak parçalarını süpürürken kendine ‘’Bak üstümde nazar varmış. Oh olsun, bu bardağın kırılmasıyla üzerimdeki nazar da çıktı. İyi oldu, rahatladım.’’ dedi.

    Kahvaltısını ederken çatal elinden kaydı ve yere düştü. Çatalı yerden aldı ve bulaşık makinesinin içine attı. Çekmeceden yeni bir çatal aldı. Kahvaltısına devam ederken o çatal da yere düştü. Bu duruma sinirlendi bir an duraksadı ve ‘’Kesin bana aç bir misafir gelecek.’’ dedi. Bu sözü söyledikten sonra siniri geçti. Ona kimin gelebileceğini düşündü. Kahvaltısı bitene kadar kafasında misafir olarak gelebilecek kişileri düşündü de düşündü. Bu düşüncesi bittiğinde işe gitmek için giyinmeye başladı. Aynada kendine baktı. Kendine övgü dolu sözler söyledi. Kendi özgüvenini arttırdı.

   Evden çıktı. Çalıştığı yere doğru yürümeye başladı. İş yeri ona yakındı. Genellikle yürüyerek gidiyordu fakat yağmur yağdığında taksi veya bir dolmuşa binmeyi tercih ediyordu çünkü yağmur suyunun onu ıslatmasının uğursuzluk olduğuna inanıyordu. Eğer yolda yürürken yağmurda ıslanırsa bütün günü aksilikler ve zorluklar içinde geçer diye düşünüyordu. Yağmurda ıslanmak onun için uğursuzluktu. Neyse ki o gün hava soğuk ama yağışlı değildi. İş yerine vardığında bugünün planını yapmak için randevu defterine baktı. İşinde çok başarılı ve meşhur olmuş biriydi. Cemiyet insanları, şarkıcılar, tanınmış kişiler, tanınmak isteyen kişiler, ileride bir gün bize de şans güler de tanınırsak diyen kişiler ve daha nicelerinin gittiği hatta randevu bulmakta zorlandığı biriydi. Kendisi doktor, mühendis ya da yönetmen değildi. Rüya yorumcusuydu…

    Gün içerisinde çalışırken, yani insanların gördüğü rüyaları onlara yorumlarken başına yine bir ağrı saplantı. Sabah hissettiği ağrının daha şiddetlisiydi. Ardından tekrardan kulakları çınlamaya ve zonklamaya başladı. Bununla da kalmadı göz çukurlarında ağrı hissetti. Dikkatini kaybetti ve kendi ağrılarıyla ilgilenmeye başladı. İlk başlarda Mars’ın, Güneş etrafındaki dönüşü, Kepler-452 gezegenin kendi Güneş’inin eksenindeki dönüşünün yaşama elverişli olmasının bu ağrılara sebep olduğunu düşündü. İlerleyen vakitlerde bu ağrılar gittikçe şiddetlendi ve bir anda bayıldı. Gözünü açtığında başında doktor vardı. Ona ne olduğunu sordu. Doktor kibarca anlatırken sık sık doktorun sözünü kesip gezegen dönüşlerinin sonucunun, eski sevgilisinin ona büyü yaptığını, son günlerde çok kara kedi gördüğünü, bu ve bunun gibi sebeplerle bu duruma geldiğini söyledi. Doktor, belirli bir süre sessiz kaldıktan sonra kendisinde ileri düzeyde beyin tümörü olduğunu ve buna müdahale edemeyeceklerini söyledi. Kısa bir süre sonrasında da hayatını kaybetti. O gittiğinden beri kara kediler hâlâ bir yerden bir yerlere gidiyor, gezegenler dönüyor, bir yerlerde bir şeyler yer çekimi etkisiyle yere düşüyor, misafirler hâlâ ziyaretlerini sürdürüyor ve bir yerde bardaklar veya cam olan her şey kırılmaya devam ediyordu.