Adalet, Türk Milleti için tarihin her döneminde önemli bir davranış biçimi olmuştur. Bu açıdan Türk Milleti’nin varoluş gayesini şu şekilde açıklayabiliriz: dünya üzerindeki adaletsizliğe son verip adaleti etkin kılmak, zulüm ile yönetilen yerlere adaleti getirmektir. Atalarımızın İslamiyet öncesi ve İslamiyet sonrasında adalet üzerine dünya ya ders niteliğinde birçok uygulama ortaya koyduklarını görmekteyiz. İslamiyet öncesinde Töreye (yazısız hukuk kuralları), hakan dahil herkes uymak zorundaydı. Adalet ile ilgili Osmanlı Devleti’nden örnek vermek istiyorum. Tarihi olayımızın  hikayesi şöyle:


İstanbul`u fetheden Fatih Sultan Mehmet, fethin üzerinden yaklaşık on sene sonra camii inşasında kullanılacak iki mermer sütunu Khristodoulos  isimli Rum mimara teslim eder. Mimar Khristodoulos’a, kubbesi Ayasofya’dan daha büyük bir cami yapması için emreder.

Khristodoulos her ne kadar bu işe “Emrin başım üstüne” diyerek başlasa da malzemeler arasında bulunan yüksek mermer sütunları kendi hesabına göre ölçüp biçip “üç arşın” kestirdikten sonra yaptığı camii Fatih’in istediği ölçüde heybetli olmaz.

Fatih Sultan Mehmet, yeni yapılan camiyi görünce “Kubbesi Ayasofya’dan daha büyük olsun...” emrine neden uyulmadığını sorar. Mimar; büyük bir depremde caminin yıkılacağından korktuğu için kubbesini Ayasofya’dan daha küçük yapmak zorunda kaldığını ve bu yüzden sütunları kestirdiğini söyler.

             Fatih, mimarın hem Ayasofya’yı (emrine rağmen) özellikle kayırdığını düşündüğü için hem de kendinden izin alınmadan böyle bir işe kalkıştığı için “Mermer sütunları kesen ellerin kesilmesi” emrini verir...

              Mimar Khristodoulos bunu özellikle yapmadığını “Hesaplarına göre Ayasofya’nın kubbesinden daha büyük bir kubbenin, ilk depremde yıkılacağını” düşündüğünü söyler ama emir büyük yerdendir ve geri dönüşü yoktur.

               Fakat çevresindekilerin de cesaretlendirmesiyle, mimar haklılığına olan güvenini daha da bir pekiştirir ve “İstanbul’u fetheden, fatihler fatihi, Padişah Fatih Sultan Mehmet”i mahkemeye verip hakkını aramak için Kadı Hızır Bey’e şikayet eder.

               Bizzat Fatih Sultan Mehmet tarafından atanmış, Osmanlı adaletini simgeleyen Kadı Hızır Bey, mimarı dinleyip dava açılması için haklı sebep olduğuna kanaat getirir ve Fatih Sultan Mehmet’in mahkeme edilmesine karar verir.

                Fatih mahkemeye gelir ve duruşma başlar; Fatih Sultan Mehmet çok büyük bir insan olabilir ama emrindeki birini mahkeme etmeden cezalandırmıştır. Karşı taraf savunmasını yapar, mimar gerekçelerini açıklar ve kadı kararını verir: Fatih Sultan Mehmet suçlu bulunur ve kendisi de mimara uyguladığı cezayla yani elleri kesilerek cezalandırılacaktır.

 

            Bunu duyan Mimar Khristodoulos kulaklarına inanamaz ve kadıya yalvararak şikayetini geri çeker. Kadı, bunu göz önünde bulundurarak cezayı maddi tazminata çevirir ve mimara yüklü bir miktarda para verilmesine karar verir...

             Karardan sonra Fatih, çıkardığı kılıcı kadıya göstererek; "Eğer sen Allah`ın hükmünü uygulamayıp, elimi kesmeye beni mahkum etmeseydin bununla kelleni alırdım" der. Kadı Hızır Bey de sakladığı kamayı çıkararak cevap verir: "Sen de benim hükmümü kabul etmeseydin, ben de bununla seni delik deşik ederdim" der.

Verdiğim örnekte de olduğu gibi kim olursa olsun adalete uymalı haksızlık var ise de hakkını adalet kurumunun karşısında sabırla aramalıdır. Yazımı Fatih Sultan Mehmet’in şu sözleriyle sonlandırmak istiyorum.” Aklı öldürürsen, ahlakta ölür. Akıl ve ahlak öldüğünde millet bölünür. Kadı’yı satın aldığın gün adalet ölür. Adaleti öldürdüğün gün Devlet’te ölür…