Son sürat yere doğru çakılmaya ilerliyorlardı. Yüzlerine taktıkları oksijen maskeleri artık işe yaramıyor gibiydi. Bir bayılıyor sonrasında da hemen ayılıyorlardı. Çığlıklar daha da azalmıştı artık kaçınılmaz son geliyordu, hızlı ve dikine sert bir çakılmayla…
Büyük bir alev bulutu gökyüzüne doğru yayıldı. Uçağın çakıldığı bu adanın havası o kadar temizdi ki; daha önce böyle bir patlama olmamıştı. Burada yaşayan kuşlar ve diğer canlılar çıkan bu yüksek alev bulutundan korktular. Zaten uçağın yere çakılmasıyla birlikte çıkan o yoğun ses de onların iyice huysuzlanmalarına ve etrafta panik halinde koşarak bağırmalarına sebep oldu.
Uçağın içerisinden çıktı. Bir mucize gerçekleşmişti. Önce üstüne başına baktı. Gömleğinde kan vardı. Hemen gömleğini çıkarttı, fakat kanayan bir yerini göremedi. Biraz olduğu yerde yattı. Sıcak, beyaz kumların üzerinde. Sonrasında da yavaşça doğrularak oturdu. Bir sonraki hareketinde de yavaşça ayağı kalktı. Uçağın paramparça olmuş enkazının bir bölümüne baktı. Daha sonrasında da yaşayan olup olmadığını kontrol etmek için bağırmaya başladı. O bağırdıkça ada da yaşayan hayvanlarda ona karşılık verdiler. Bir müddet bu böyle devam etti. Uçağın enkazının bir bölümün içine girip işine yarayabilecek olan bir şeyler aradı.
Hava kararıyordu. Ateş yakmak aklına geldi ama çakmağı yoktu ve çalı çırpı toplamak için de çok geç kalmıştı. Uçağın enkazına girerek orada uyumayı planladı. Uyku tutmadı. Ne yaparsa yapsın olmadı. Dışarısı kapkaranlıktı. Ay yoktu. Önünü bile görmüyordu. O yüzden çok hareket etmeden sabaha kadar bir uyudu bir uyandı. Sabah olduğunda kendini dışarı attı. Denizde yüzünü yıkadı, sahilde bulunan garip tatlı meyveleri deneyerek bir şeyler yemeye çalıştı. Sahilden adaya baktı ve görebildiği en yüksek tepeyi gözüne kestirdi. Oraya çıkmalıydı, gelecek bir yardım onu ancak yüksekte bulabilirdi. Ayrıca belki uçağın enkazının diğer parçalarının nerede olduğunu bulacağını ve orada da kendisi gibi kurtulanların olacağını düşündü. Yanına birkaç parça şey aldı ve gördüğü yüksek tepeye doğru yürümeye koyuldu.
Bu tepe göründüğünden fazla yüksekti. Yolun daha çeyreğini bile bitirememişti. Çok az bir yükseltiye çıkabilmişti. Bu sefer kendini hazırlamak için etrafta kalabileceği bir çukur ya da büyük bir kaya parçası aradı. İstediği büyük kayayı buldu ve etraftan çalı çırpı topladı. Bu sefer geceye hazırlıklıydı. Çakmağı yoktu, o yüzden bulduklarını birbirine sürterek yakmak için hazırladı. Bu sırada bir şey dikkatini çekmişti; adada ilk indiğinde duyduğu hayvan seslerinin hiçbiri şimdi yoktu. Sanki hepsi ortadan kaybolmuşlardı. Havanın kararmasına çok az bir zaman kala ateşi yaktı. Bunu bir çocuk gibi çığlık atarak zıplayarak kutladı. Bu gece ateşi canlı tutabildiği kadar canlı tutacaktı. Tam rahat bir uyku uyuyacağını düşündüğü anda daha önce hiç bu kadar güçlü şekilde duymadığı bir gök gürültüsü patladı. Bir uçak daha düştü sandı. Ardından çok güçlü bir sağanak yağış başladı. Olduğu yerde çaresizce kalakaldı. Gözleri bu duruma yenik düştü ve uyudu.
Uyandığında bambaşka bir yerde kalkmış gibi hissetti kendini. Dün gece ki fırtınadan eser yoktu. Bulunduğu yerden adanın bir bölümünü görüyordu ve kusursuz bir güzellikteydi. Manzaraya bakarak âşık oldu. Birkaç gün bütün adanın etrafını dolandı. Ne yardım ne de kurtarma vardı. Ayrıca uçağın adaya çakılan bir parçasını daha buldu ve kurtulan yoktu. Uçağın diğer parçaları ise denize gömülmüştü.
Aradan birkaç ay geçti. O, artık adanın bir sakini olmuştu. Kendi derme çatma kulübesine, yiyeceklerine ve buradaki hayatına alışmıştı. Tam o günlerden birinde bir uçak uçtu adanın tepesinden daha sonrasında da bir helikopter. Bunun kurtarma operasyonu olduğunu anladı ve sahile koşarak kumların üzerine ‘’Beni Kurtarmayın’’ yazdı. Bir daha da ne uçak sesi duydu ne de helikopter.