Ben bugün tarihten siyasi akıştan vs. bahsetmeyeceğim. Bugün sadece 8 yılını Suriye’de geçirmiş bir çocukluktan ve Türkiye’ye gelişimden sonra yakın çevremden duyduklarımı ve şahit olduklarımdan bahsedeceğim.

Henüz 7 yaşında bir çocukken Beşer Esad ve aslan olan Esad kelimesini etrafımdaki yetişkinlerden çok duyulduğum bir günden bahsedeceğim.

Henüz 7 yaşındayken bu ismi çok duymaya başladım anneme “Beşar kim aslan mı gelecek babamın ofisine babamı mı yiyecek bir şey mi olacak?” diye sormuştum.

 Annem de “bu ismi asla söylememen gerekiyor büyünce daha iyi anlarsın ama büyüyene kadar bu ismi asla söyleme söyleyenlere de katılma” demişti.  Ben tabi anlayamadım aslan kelimesini bile söyleyemeyecek miyim ama o bir hayvan neden diğer hayvanların ismi mubahta aslan yasaktı o gün çok düşündüm bunu ve çok korktum bunu söylersem büyük bir aslan babamı yiyecekti çocukluk düşüncesi ile.

Büyüdüğümde bunu daha iyi anladım annemin söylediği gibi o gün denetim yapılacaktı ve halkın hakkı olan birçok şey eşit bir şekilde halka ulaştırması babamın başına bela açacaktı yolsuzluk yapması gerekiyordu. Esad devletinde normal olan bu babam kuyu açtırmıştı bu kuyular halkın tarım ve ziraate işine yarayacak ve su kesilmesi önemsiz olacaktı onlar için, yani devlete muhtaç kalmayacaklardı babamın sayesinde değil o gün babamın yüzünden olmuştu ve bunu bir yaptırımı olacaktı yani aslan babamın ofisine girip babamı işteyken yiyecekti.

O hafta babamın her işe gidişinde sabah kalkıp dönmesine kadar köydeki evimizin bahçesinde bekliyordum.

Hafta sonu da babam bizi hayvanat bahçesine götürmüştü orada tüm hayvanları gördüm ama aslanda vardı aslan kafeste uyuyor bir yandan gözüm babamı takip ediyor bir yandan aslanı izliyorum aslan o gün hastaymış ama ben bunun farkında değildim ama artık aslan benim için tehlikeli bir hayvan değildi o güne kadar Esad’ın o aslan olduğunu sanıyordum aslan güçsüzdü ama Esad değildi.

O günlerde Dera şehrinde 11-13 yaşlarında bir kaç ortaokul öğrencisi okul duvarlarına اجاك الدور يا دكتور  (sıra sana geldi doktor) yazmıştı kastettikleri şey Arap baharından sende nasibini alacaksın doktor demekti o henüz buluğa bile ermemiş çocukları Esad askerleri almış işkence etmişti aralarında kahraman çocuk Hamza Elhatip vardı ilk o işkenceden öldü diğerlerinden haber yok Hamza’nın ailesi onu açıklamak ve evlatlarını geri almak için gittiklerinde artık çocuğunuz yok yeni çocuk yapın demişlerdi.

Halk Hamza ve arkadaşları için ayaklandı ve bu ayaklanış 14 yıl 8 ay 27 gün sürecekti ama halk asla bir savaş olacağını tahmin etmiyordu çünkü Beşar Esad başa geldiğinde çok sevilen biriydi babasının hatalarını tekrarlamayacak halkını kazanacaktı. Çok özgürlükçü biriydi ve liyakate önem veriyordu ama bu çok uzun sürmedi Beşar’da babası gibi koltuğu için milyonlarca insanı yurdundan edecek ve öldürecekti Suriye’deki her aileden birileri mülteci birileri şehit düşmüş birileri kayıptı ölü veya diri olduğunu bilinmiyordu Esad koltuk için savaştı halk özgürlük için savaştı Esad rejimi tarihin şahit olmadığı işkencelere imza attı 11 yaşındaki Hamza’nın tırnaklarının sökülmesi ile başladı her şey ama Esad’daki işkenceler sınırsızdı Mustafa halifenin "The Shell" kabuk romanında bir Hristiyan’ın Müslüman kardeşler örgütüne üye olası ile suçlanıyordu ama o farkında değildi 12 yıl boyunca Müslüman bir grup genç ile aynı hücredeydi ve onlarla konuşmaktan korkuyordu battaniye ile cenin pozisyonu şeklinde kendini kapatıyor ve kabuk adam deniliyordu kapı açıldığında battaniyeden bir delikle karşı hücredeki işkenceleri izliyordu bir hafta boyunca yemek verilmemişti ve yarım salatalık verdiler o salatalığı çürüye ne kadar asla yemedi sürekli kokluyordu yazar bunu gerçek bir hikâyeden aldı.

Siyasi görüşlerden yatan sanık da şöyle anlatıyor: “Edebiyatçıydım gardiyan bana başka bir hücreye bir çocuğa hikâye anlatmam için çağırmıştı bana meydan okurcasına hadi gel buna edebiyat anlat dedi hücreye girdiğimde 27 yaşlarında bir kadın vardı benim girişimle çok korktu kızım sana bir şey yapmayacağım dedim.  Üç yaşlarında bir çocuk vardı çocuk hapiste doğmuş çocuğun yanına geldim bir tane kuş varmış dedim çocukta kuş nedir ki diye yanıt verdi ben de şaşkınlıkla ağacın üstünde uçuyordu kuş işte dedim çocuk ağaç nedir peki dedi ben o an ne diyeceğimi bilemedim bir şarkı söyledim annem geliyor diye” anneden ve hücreden başka hiçbir şey bilmiyor hücreden çıkar çıkmaz ağlamaya başladım. Diye anlatıyor Meşyal Kilo.

Benim en çok hatırladığım da köprüdeki kesilmiş kelleri çok iyi hatırlıyorum kan damlatıyordu nehre annemle babam sürekli gözümü kapatırdı ama ben daha çok korkup merak ederdim.

Üstümüzde roketler uçarken zeytin ağaçlarının altında saklanırdık babaannem hep bereketli derdi bize burada bir şey olmaz ben babaannemin kucağında yatar o da benim kulaklarımı kapatırdı bir gün de o uçan uçaklar babamı vurmaya gidiyordu yine babaannem bahçeden koşarak yanıma geldi zeytin ağaçlarına götürdü orada farkında değildik ama o uçak aslında babamı vurmuştu ve tek yaralı oydu biz akşama kadar haber alamadık tabii. Babamı hastanede iyileştiren Dr. Suudi Arabistan'da savaş başladığında gelmişti orada kurulmuş düzeni vardı ama burada bana ihtiyaç var diyerekten geldi babamı hastanede gördüğünde kimliğine baktı sonra yüzüne baktı ben bu adamı tanıyorum dedi babam kendine geldiğinde Facebook'tan arkadaşıymış o zamanlar babam sahte bir isim kullanıyordu siyasi yazılarından başına bir şey gelmesin diye. O doktor şu anda kayıp ölümü deri mi bilinmez dün hapishanelerin boşaltıldığını gördüğüm an ilk babama onu sordum hâlâ bilmiyoruz dedi 11 yıldır kayıp yaşayıp yaşamadığı bilinmez.

Babam yaralandıktan sonra iyileşme sürecinde bazı arkadaşları gelip giderdi çok sevdiğim bir arkadaşı vardı diş doktoruydu babamın köyden ilkokul ortaokul lise üniversite arkadaşaydı Dr. İbrahim Elfidavi çok severdim onu odada iç tarafından öldürüldü.

Bir eniştem vardı halamın eşi İbrahim Aljasim o da ilaçsızlıktan ölmüştü. Yine babamın arkadaşı  mühendis Abdi Alcauad Muhammet ali üçüz kızları vardı henüz onlar üç yaşındayken Esad rejimi askerliğinden sonra öldürmüştü. İzzetin Elmanfi yine ilaçsızlıktan ölenlerden biriydi ilaca ulaşmak imkansızdı babamın çok sevdiği bir arkadaşıydı. Jasim Altharei babamın kuzeni sade bir vatandaş sanayiye arabasını tamir etmek için gitmişti orada öldürüldü. Özgür Suriye Ordusunda olan  Muhammet Elfadil annemin kuzeni henüz 24 yaşındaydı. Bülbül Elsarut lakaplı savaşın ve özgürlüğün simgelerinden biri olan özgür muhalif genç Suriye özgürlüğü için savaştı kardeşleri öldürüldü vazgeçmedi aracına yapılan bir suikastla öldürüldü.

Bir de babaannem savaş esnasında Alzheimer olmuştu orada bilmiyorduk Türkiye'ye geldiğimizde tedavi almıştı burada öldü kendi toprağında defnedilmek isterdi. Sekiz yıl boyunca akıl sağlığını yitirmişti sürekli kapı açıldığı an Suriye'de bıraktığı iki kızının geldiğini sanırdı sabah akşam gelirler diyorduk akşamda sabah gelirler diyorduk sekiz yılını beklemekle geçirdi.Bunlar benim tanıdıklarımın yarısı bile değildir.

Suriye'deki her vatandaşın bu savaşta bir kaybı vardır şu anda YPG ve PKK elinde olan memleketim umarım en yakın zamanda özgürlüğüne kavuşur gidebilecek bir memleketin olması çok güzel bir duygu. Türkiye'de büyümüş ve kimliğini bulmuş bir genç kız olarak yaşadıklarım beni susmamaya itiyor.

Okullar Suriye'de kapanmadan önce ikinci sınıftaydım ve siyah bir çantam vardı öğretmenim bana gazeteciler gibisin demişti o günden bu yana gazetecilik tutkusu  beni hayallerime itti ve asla bu ülkede yaşadığım kimlik arayışına ve bu ülkenin milliyetçiliğini asla unutmayacağım laiklik ve liyakatle bizi büyüten anne ve babam geldiğimiz ilk günden beni Arap bir okula göndermek yerine Türk okuluna gönderen babam hayatımda en isabetli kararı vermiştir. Ortaokuldan başlayarak üniversiteye kadar eğitimimi Türkiye'de tamamlıyorum laik ve özgürlükçü bir sistemle son olarak laik Türkiye'yi kuran gazi Mustafa Kemal bana çok şey kattı misakı milli olan sınır Halep ve İdlip  alındı Özgür Rakka Rakka ve Deyri zor da alınacak özgür olacak.

Bu ülkede okuduğum ve dilini benimsediğim ana dilimden daha iyi kendimi ifade edebildiğim dildir. Akademik hayatıma aktivist gazeteci olarak devam edeceğim dünyanın her yanında Türkiye'yi Atatürk'ü temsil edeceğim Yemen kökenli bir Suriyeli gerçek kimliğini Türkiye'de bulmuş bir genç kadın olarak özgür ve milliyetçi bir kadın olarak Suriye'de yaşanan zülüm asla unutulmayacak işkenceye uğrayan ailesini yıllar sonra gören insanlar unutulmayacak .

İşkenceye uğratılan kimse bunu unutmayacak.

Babasız kalan çocuklar

Çocuklarını kaybeden anneler babalar

Eşlerini kaybeden kadınlar

Dostlarını ve sevdiklerini kaybeden insanlar bunları unutmayacak.

Hapislerdeki tutukluları salmak için gelen askerleri onları öldüreceklerini düşünen tutuklar da bunu unutmayacak. Suriye tıpkı Türkiye gibi özgür ve laik düzenine kavuşmalı. Hayata gerçek aslanlarla devam etmek lazım gerçek aslanlarla yolu yürümek lazım. Bu yazıyı yazarken babama birçok kez arayıp zikrettiğim isimlerin başına bir şey gelmez değil mi baba diye sordum babam artık Esad diye bir şey yok kızım diyerek yanıt verdi orada olan halalarımın başına bir iş gelir diye birçok zaman içimdekilerine yazamadım artık yazacağım. Bugüne bizimle birlikte olmayan tüm Türk askerlerini olmak üzere Suriye halkını savaşta ölen herkesi anıyorum. Esad gibi halkını öldürenler gibi değil.

Suriye ve dünya bunu unutmayacak Misak-ı milli özgürlüğüne kavuşacak tıpkı Hatay gibi.