Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu bugünün kuşaklarına anlatmak çok zor.
Asya, Avrupa ve Afrika’ya; 3 kıtaya egemen bir imparatorluğun; İngiliz, Rus, Fransız, İtalyan, Ermeni ve Yunan ordularınca İç Anadolu’da tükenişe mahkûm edildiği tarihler anlatmakla da anlaşılmaz.
Osmanlı, yüzlerce yılın savaşlarında tüm topraklarını kaybetmiş. Nüfusu da tükenmiş; nüfus 12-13 milyon; yaralı, sakat, yaşlı kadın, erkek, çocuk.
***
İngiliz, Rus, Fransız, İtalyan, Ermeni ve Yunan Anadolu’yu işgal etmiş. Yaşlı ve çocuk 12-13 milyon yorgun, yoksul, sakat insan İç Anadolu’ya sığınmış.
Mustafa Kemal Atatürk’ü, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurtuluş ve Kuruluş Savaşını gerçekleştiren silah arkadaşlarını; Anadolu Halkının muhteşem savaşını bütün kuşakların tam da şu günlerde anlaması şart…
Merak etmeli; farklı kaynaklardan okumalı ve özümlemeli. “Ya İstiklal ya ölüm!” bile yetmemiş. O eşsiz Komutan, “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh!” sözleri ile halkın zaferini huzur ve barışa taşımış.
***
“Anadolu’da kahrolası bir Kemal çıkmış, Grek’i denize dökmüş; Ya buraya da gelirse?” diye, bir gece meşalelerle telaşlı telaşlı evlerine koşan Sırp kadınları, Annemiz anlatırken küçücük çocuklardık, büyülenmiş dinlerdik.
Annem, “Müslümanların kapıları, duvarları kırmızı boyalarla işaretlenmişti. Pencerelerimiz örtülü, gece ışık yakmak yasaktı.
Sırp kadınların ağlaşarak geçtikleri o geceden birkaç gün sonra, silahlı askerler kapımızı çaldı; ‘Eşyalarınızı toplayın, yarın sabah Anadolu’ya yola gidiyorsunuz. Her eve sadece bir araba verilecek.
Mustafa Kemal sizi Anadolu’ya istiyor!’ dediler. Bosna’da Osmanlı halkı yıllarca dağda, köyde, tarlada savaşmıştı, ailelerimizde çok ölenler vardı.
Bizi yılların ölüm korkusundan Mustafa Kemal’in Cumhuriyeti kurtardı. Türkiye’ye geldik, yıllar sonra İkinci Dünya Savaşı çıktı; milyonlarca insan öldü.
Cumhuriyetimiz halkını O savaşa da sokmadı. İnsanlarımız, ‘Yurtta Sulh, Cihanda Sulh!’ temelleri üzerine kurulan Cumhuriyet’te kan ve gözyaşı yaşamadı. O Büyük Savaşın acılarını da yaşamadık.” minnetini ölene kadar hep anlattı.
***
Büyük bir Devlet Adamı ve eşsiz bir Komutan Mustafa Kemal Atatürk; savaş alanlarında yendiği tüm düşman ülkelerinin liderlerini, ülkemize misafir olarak da davet etmiş bir Devlet Önderi’dir.
Kurtuluş için yola çıktığı O bir avuç yaşlı, yorgun çoluk çocuktan oluşan nüfusun savaşlarda yok olması önlendi. Ve o nüfusla hala kimsenin anlayamadığı Kuruluş’a dev adımlarla yürüdü.
İşte, O bir Avuç Yorgun Savaşçı ve kazma kürekle yola çıkıldı; “Demir ağlarla ördük Ana Yurdu dört baştan!” marşlarına kadar da yüründü.
Bez fabrikalarımız, şeker fabrikalarımız, eşsiz tarım ürünlerimiz halkımız tarafından yapıldı; Milli Sanayi kalkınmamız öyle yükseldi.
***
Bakın; şu gerçek pek dillendirilmez. Osmanlıda, resmi dil Osmanlıcaydı. Halkın ancak % 6-7 kadarı okuma yazma bilirdi. Şehirler dışında kalan halk Osmanlıca konuşmayı ve yazmayı bilmezdi. Halkın dilini de Saray bilmezdi.
Osmanlıca okuma yazma bilen o % 6-7 kadar şehir nüfusuydu. Nüfus da birçok milletten oluşurdu. Osmanlı da çok çeşitli diller konuşulurdu.
İşin garibi; Osmanlı’nın son yıllarında devletin en imtiyazlı ve ekonomiyi elinde tutan zengin kısmı da yabancı azınlıklardı.
Öyle ki; Osmanlı’ya Hicaz’a kadar demiryolu yapan ve tüm işletme hakları da yıllarca ellerinde olan Fransız ve Alman şirketlerdi.
Amaç, Osmanlıyı Hicaz’a götürmek değil tabii. Petrolü biliyorlardı; Petrole gitmek için Osmanlı’yı yok etmek gerektiğini de biliyorlardı.
Çöllerde Arapların önüne dökülen çil çil İngiliz altınları ile Osmanlı’nın sonu böyle bir amaç için hazırlandı.
Hala da Petrol için Orta Doğu’da dökülen kanların sonu gelmedi; gelmez!
O Kan ve Gözyaşı’na mahkûm Orta Doğu’da, bir tek Mustafa Kemal’in kurduğu Cumhuriyet Kan ve Gözyaşı yaşamamıştır.
Mustafa Kemal’in kurduğu Cumhuriyet, sıfır sanayiden, Yerli Malı üreten sayısız Milli Fabrikalar kurdu.
Yabancı ülkeler mahkûm edilmiş bir ülke, kendine yeten ülke haline geldi.
Üstelik savaştan ve ölümden kaçan yabancı ülkelerin bilim adamları için de Türkiye Cumhuriyeti eşsiz bir Huzur Güven Ülkesi oldu.
Rus, Alman, Fransız, İtalyan ve birçok ülkenin bilim adamları; ülkelerindeki özgürlüksüz ortamdan kaçıp, Türkiye’deki Üniversitelere, sanayilere sığındılar.
***
Osmanlı ekonomisi ve yaşamı, adım adım nasıl yabancı ülkelerin egemenliği altına alındı, öğrenilmeli. Osmanlı’da halkın ne kadar eğitime, bilime uzak tutulduğu da öğrenilmeli.
Sata sata bitirilemeyen Devlet Fabrikalarını, kuruluşlarını, mülklerini kimse, “Leylek getirdi!” zannetmesin. Cumhuriyet getirdi ve hala bitiremedik.
81 Milyon nüfuslu, Ayrımsız bir Millet olur; “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh!” erdemiyle, “Komşularımızla sıfır sorun!” yaşayan o Cumhuriyet olunmalı.
Türkiye Cumhuriyeti; Bu Ülke, Bu Halk güzel, huzurlu ve Güvenli yaşanacak muhteşem bir nimettir…
Cumhuriyet Bayramımız kutlu ve daim olsun!