Nasıl sevindim kimse tahmin edemez! Nedenini yazacağım da, bugün kimse üstüne düşen ayıbı alır mı bilmem?
Çünkü, Devir; “ Musluk akarken torbanı doldur! Torban dolu ise, kimse nasıl kazandığını, ahlakını sorgulamaz! Şehri toptan yıksan, arkanda bıraktığın enkazı unuturlar; kimse sana hesap sormaz! ” gibi bir devir…
Bu Cumhuriyet’i, bir avuç yorgun, yaralı, sakat erkek ve çoluk-çocuktan oluşan, Eşsiz Fedakar Bir Nüfus kurmuş! O mükemmel miras hala tüketilemedi!
O Cumhuriyet’in kurduğu T.C.D.D. Vagon Fabrikası, Sakarya Mithatpaşa’da bundan 65 yıl önce hayata geçmiş. Hem binlerce emekçi, hem de koskoca şehir yıllarca Orada hayata tutunmuş!..
Bugün, Sakarya Protokolü Bayramlaşması, Cumhuriyetin mukaddes eserlerinin sosyal tesislerinde yapılıyorsa, bu asla unutulmaması gereken bir ders olmalıdır…
Çünkü !!!
Cumhuriyet; Orada bize Nitelikli İş Becerisi kazandırdı!..İlkokullar her gün sırayla gidip Oralardaki sinemalarda sıtmayı, trahomu öğrendi! Müsamereler Oralarda yapıldı… Onlar bir Şehir Üniversitesi gibiydi…
Bu şehrin en az yarısı O salonlarda evlendi; çocuğunun sünnetini yaptı! Bir çok Okul yıl sonu müsamerelerini Oralarda yapmıştır…
Çoğul kullanıyorum; Donatım ve Şeker Fabrikaları da öyle Üniversitelerdi!.
Protokol Bayramlaşması beni sevindirdi. Çünkü, Mithatpaşa’daki Vagon Fabrikası Sosyal Tesisleri-LOKAL’i-nin ne kadar değerli bir Hayata Hazırlama Okulu olduğunu orada yaşayanlar kadar kimse bilmez; bilmedi de!
VAGON Fabrikası’nı ve Lojmanlarını yok olmaya doğru götürenler zaten hiçbir zaman görmedi ki! Sosyal Tesisler, futbol sahası, yıllanmış ağaçlarla dolu bir dolu arazi; yollara, okullara, batıdan geçen O uydurma Duble Yol’a bile gitti.
Tarihe. “ ADAPAZARI VAGON FABRİKASI!” diye geçmesi gereken dev fabrikanı adı, “ TÜVASAŞ “ oldu…Yetmedi; 60 yıl sonra arazilerinin yarısı da, müteahhitlerin ve Güney Kore Bayrağı’nın altına alındı…
O Lojmanlar; O Çırak Okulu, Demirspor Tesisleri nasıl bir cennetti ! O Cennetleri ülkesinin halkına armağan edenlerin önünde saygıyla eğiliyorum!
ABDULLAH ÇELİK, EKREM ALİCAN ARŞİVLERİ : -)
Bayram’ın ilk günü Akçay-Fevziye Köyü’ndeydim…Köylülerle sohbet ediyoruz…İçmesuyu için Büyükşehir’in yaptığı barajı arıyor, soruyorum.
Bir ara, köy buradan kalkacak, tepeye taşınacak gibi söylentiler çıkmıştı. Oysa, içmesuyu barajının köyün oradan yukarı taşınması gibi bir sorunu yok… Fevziye’nin harika doğası yaşayacak; Baraj epeyce güney tepelerde imiş!..
Söz döndü dolaştı, köyü kuranlardan, köyde iz bırakanlara kadar gitti… Yenigün Gazetesi köşe yazarı Fevziyeli Abimiz Abdullah Çelik Hoca aklıma geldi…
Çelik Hoca’nın, Fevziye’den Arifiye’ye çocuk yaşta ve yayan gelmesi… Arifiye Köy Enstitüsü’nün kapısında O gün, Serdivanlı eski hakem Ali Erseven’in nöbetçi olması…” Okula geldim, ben okumak istiyorum!” deyince; Abdullah Çelik’i Okul müdürüne kadar çıkarıp, okula kaydettirmesi, bir rüya gibidir…
Fevziye Köyü’nde, Abdullah Çelik’in öğretmen olduktan ve şehirde sözü geçer olduktan sonra,köyde kaç kişiyi iş-aş sahibi yapmak için uğraştığını da anlattılar…Ki, daha nice kişiye, iş için; liyakatine uygun terfi için; hizmetinin karşılığı bir okula, bir sokağa isminin verilmesi için;
Vilayet olan şehre, “ Sakarya Vilayeti “ adı verilmesi için emekleri çoktur…
Abdullah Çelik Hocanın bürosunu bilirim. Anılarının, arşivinin, kitaplarının değerini de bilirim..Hayatının kitaplaşmasını da her zaman kendisi ile paylaşırım
Keşke SATSO ve SAÜ işbirliği ile şehirde bir Kent Arşivi kurabilsek. Şehrin tarihini ve karakterini yansıtacak son anılar ve belgeler çöpe gitmek üzere. Sözü edilen Arşiv, bir siyasi görüş arşivi değil; Hepimizin Kentinin Arşivi…
Şehirde çok sayıda saygın, yazılı ve görsel arşive, kitaplığa sahip karakter bireyler var…Abdullah Hoca simge oldu… Ekrem Alican, Nuri Bayar, Hayrettin Uysal, Osman Erkaya gibi; yazılı-görsel arşivleri olan daha nice isim var…
SATSO, kendi tarihini yazar gibi olduysa da; O tarihe iz bırakanların elinde-evinde çöpe gitmeyi bekleyen yazılı-görsel kim bilir ne eşsiz belgeler vardır!