Siyaset başta, her alanda ülkeyi yönetenlerin önüne bu soru iş işten geçmeden koyulmalı ki;

zamanı geçti. Ülkede, hemen her alanda işler sarpa sarıyor. Başkent Ankara’nın göbeğinde onlarca ölüme yol açan şu son felaket, ‘Korkunun ecele faydası yok!’ dedirtti. 78 Milyon insan, siyasi yönetene karşı konuşmaya korktukça ipin ucu kaçtı kaçıyor. Her felaket sonrası hamasi nutuklar atan siyaset, o olayı en kısa zamanda unutturan başka gündemler yaratmaktan ve halkı acılarıyla baş başa bırakmaktan başka bir iş yapamıyor.

 

**

 

Ortada istifa eden tek sorumlu yok! Yine mi, ‘Zafiyet yok!’ yine mi, ‘Türkiye muhteşem, zengin ve dünyayı titreten bir ülke? Amerika, Rusya, Avrupa bile bizden tırsıyor!’ mu? Hadi, dünyayı titreten büyük adamlar, Ankara’nın göbeğinde son 5-6 ayda yaşanan bunca terörü sorgulasın! Ülkenin her köşesinde olanlar ürkütücüdür. Yöneten sorumluluğu, kendinden başka herkese yüklüyor. Herkesi suçluyor. Felaketler zinciri arka arkaya ülkemin Başkenti Ankara’da yaşanıyor. Bir tek yöneten sorumluluk üstlenmiyor.

 

**

 

Dahası hala, ‘Çok güçlü, çok cesur, çok kararlı bir siyasi kadro ülkeyi yönetiyor!’ gibi bir şişinme var. Yöneten siyaset, varsa, ilkin kendi sorumlusuna hesap soracak. Kendi yönetenine, kendi suçlusuna hesap sormayan yönetemez! Hata veya suç somutsa, gizlenmemeli, korunmamalı. Mutlaka bedel ödetmeli. Bedel ödeme yoksa yıkıma giden yol daha büyük felaketlere çıkar. Japonya’da bir şehrin su şebekesi arıza yapmıştı. Şehrin suları sadece 3 saat kesilince en yüksek yöneticisi istifa etmişti.

 

**

 

Marmara denizinde Gebze-Yalova bağlantısını sağlayacak asma köprünün halatlarından birisi kopmuştu. Ölen, yaralanan yoktu. Ama, konunun sorumlusu Japon mühendis intihar etmişti. Oysa, burnu kanayan bile yoktu. Bizde, çok ölümlü inanılmaz bir Hızlı Tren deneme seferi faciası yaşandı. Tek istifa eden olmadı. ‘Takdiri İlahi!’ deyip, geçildi; unutuldu, tarih oldu. Soma Maden Ocağı başka bir ölümlü felaket yaşattı. Kendisi başlı başına bir felaketti.

‘Madencinin fıtratı!’ dendi, geride kalan ailelere yaşatılanlar ayrı bir felaket oldu. Tek bir istifa değil; ortada sanki tek suçlu da kalmadı gibi.

 

**

 

Son 4-5 ayda; Türkiye’nin Başkenti Ankara’nın Gar Meydanı kana bulandı. Daha şu şubat ayı ortasında, TBMM’ye 500 metre, Genel Kurmay’a 300 metre gibi bir uzaklıkta, yine büyük bir terör faciası yaşadık.  ‘Anayasa değişikliği; Emekliye zam!’ gibi suni ülke gündemler ve beş para etmez siyasi laflara, halkın aklı boğuldu. Başkent’teki terörler halkın aklından çıkarıldı. Halkın hafızası delik deşik. Ve, istifa eden tek sorumlu yok! İktidar Siyaseti; TBMM’yi işletemezse, siyasi partileri, en yüce hukuk organlarını yok sayarsa. Onları seçen 78 milyon insan tırsar-susar, “ Huzurlu Ülke!” önceliğini her şeyin önüne koymazsa; Ülkem hiç, ama gerçekten hiç iyi günlere gitmiyor!

  

 

 

                         SAKARYA BİZDEN SONRA DA İFLAH OLABİLMELİ

Derdimin ne olduğu bilinir. Çünkü yıllardır gizlisiz saklısız yazdığım şeylerdir.

Biz bu ülkede, bu şehirde güzel, anlatılabilecek çok şeyi olan bir hayat yaşadık. İkinci Dünya Savaşı sonrası, 70 yıldır vatan tehlikeye girer mi kaygımız olmadı.1950’li yıllarda, dünyada da, ülkemde de bu görgüsüz zenginlik yoktu. Şehrimde liseler bile yoktu. Zulüm, ayrım sözlerini icat eden siyaset aklı da yoktu! Şehir o günlerin zor şartları içinden hep birlikte geçti, o kadar.

 

**

 

Ben yaşadığım zulümleri anlatırsam günümüzün siyaset ustaları çırak çıkar. Ama ben, bana bu hayatı bahşeden, Cumhuriyete yürek dolusu minnet borçluyum. Bozulan, yok edilen her kent kimliğim için de hala kahrolurum. Sakarya ve Adapazarı isimleri güçlü birer kent kimliği idi. İlçelerimizin tümü bugünden çok daha fazla özgün karakteristiğe sahiptiler.

Gaflettir; birileri hala köylülüğü, patatesimizi, kabağımızı küçümserler. Onlar dünya nezdinde Adapazarı markalarıydı. Osmanlı Donanmasını ayakta tutan orman servetlerimiz de öyle. Payitahtın sebze ve meyve deposu oluşumuz da.

 

**

 

Adapazarı Tren Hattı, taa 126 yıl önce, boşuna mı ülkenin ana demiryolu hatlarından Adapazarı’na özel bir hatla getirilmiştir? Bir benzeri var mıdır? Sapanca tepelerinden, Babakaya’dan, geçen hafta dünyanın en bereketli tarım arazilerine baktım. Yaratılmış nimet, Arifiye, AKOVA toprakları fabrika bacaları ve taş binalarla yok olmaya gidiyor.

Nankör ve kör değilim; Geyve Vadisi-Ovası muhteşem bir servetimdir. Taş Ocakları ve kirli sanayi ile yok olmaya sürükleyenleri tarih de, Allah da affetmez.

 

**

 

Adapazarı, diye bir şehrin ismi D100’deki tabelalardan bile silindi. TEM’deki, ‘Sakarya’ utanç tabelalarını üstlenen Tek Kent Yöneteni çıkmadı!  Adapazarı’nın ekmeği, suyu, çarşısı, pazarı, havası ile beslenen koca şehir halkı, ‘Aman, neme gerek, tekerime çomak sokulur’ der gibi susunca, seçtiklerimiz asla hatalarını görmez, kabul de etmez. Öyle de oluyor.

‘Şehir karakterimiz yok edildi, ediliyor!’ deyince öfkelenenler düşünmeli.    

 

**

 

İnsanı samimiyetle sarıp sarmalayan bir şehirde yaşadık. Hemen herkes her mahallenin, her sokağın özgün kimliğini bilirdi. Yok artık öyle bir şehir halkı. Çarşı pazarda, okullarda, gezinti alanlarında kendine özgün farklar, hazlar vardı. Öyle bir şehir karakterimiz vardı ki. Bugün bile o zamanların mahalle, sokak isimleri, ibadet alanları, piknik ve gezinti yerleri o işlevleri ile anılan özgün isimleri ile kent tanıtım kitaplarına yazılır. Çünkü yeni bir şey yok! Renkli fotoğraflarla hazırlanan cilalı kitaplar Kent Kimliği yaratmaya yetmiyor.