Yılların kurabiye ustasıydı. Eski tarihi çarşının içinde, ufak, gizli kalmış fakat lezzetleri dilden dile dolaşmış küçük bir dükkânı vardı. . Dükkânı çok arada olduğu için kimse tarafından görülmüyor ve kalabalık olmuyordu. Sadece eski müdavimleri geliyor arada da çarşı içerisinde bulunan esnaf komşuları geliyordu. Yılların verdiği kendi halindeliğe alışmıştı. Kendisine ve kurabiyelerine zaten güveniyor ve kendi yağında kavrulup gidiyordu.
Özellikle ona bu kurabiyelerin eşi benzeri olmadığını söyleyenlere ‘’Estağfurullah, o sizin damak tadınızın lezzeti.’’ diyen oldukça mütevazı bir insandı.
O gün ustanın doğum günüydü. Ufak dükkânında kendini kurabiyelerini yapmaya kaptırmıştı kendini. Bir ara arkasına döndü. Sanki birinin içeriye girdiğini duyar gibi oldu ama bir şey göremeyince başını öne çevirdi ve lezzetli kurabiyelerini yapmaya devam etti. Tam kendini kaptırdığı anda kapı büyük bir gürültü ile açıldı ve çarşıdaki esnaf dostları ellerinde küçük bir pastayla içeri daldılar. “İyi ki doğdun kurabiye ustası” yazılı pastasını üfledi, dostlarına sarıldı. Esnaflardan biri ‘’Usta bu kadar değil sana bir de hediye aldık, gel de gör’’ dedi. Usta şaşırdı. Böyle bir şeyi beklemiyordu. Gerçi doğum günün kutlanacağını da beklemiyordu ama çok mutlu oldu.
Dükkânın dışına çıktılarında ve yerde bir tabela durduğunu gördü. Renkli, ışıklı ve yıllardır ustanın düşündüğü ama izin alamadığı ya da bütçesinin yetmediği bir tabelaydı bu. Tabelayı görünce çocuk gibi sevindi. Esnaf dostları da onun mutluluğuna sevindiler.
‘’Peki, nasıl olacak bu? Takmasına takalım da izinim yok ki benim?’’ dedi.
Esnaflardan bir tanesi,
‘’Ustacığım, onu da hallettik biz. Buyur bu da izin belgen.’’ diyerek elindeki kâğıdı ustaya uzattı.
Ertesi gün sokağın çapraz köşesine çarşıdan gelip geçenlerin göreceği bir yere astı tabelasını kurabiye ustası. Dükkânına girdi ve kurabiyelerini yapmaya başladı. İçinde farklı bir mutluluk vardı. Hayali yıllar sonra gerçekleşmişti. Aslında kendisinin dükkânının dolmasını taşmasını istemiyordu. Sadece biraz daha bilinmek ve bu lezzeti herkesin tatması onun için yeterliydi. Kendisine hediye edilen tabela da bu amaç uğrundaki en büyük destekçisi olacaktı.
Birkaç gün sonra tam dükkânı açacakken yerde bir kâğıt gördü. Kâğıdın üstünde ceza fişi yazıyordu. ‘’Hayırdır, ne oluyor?’’ diyerek açtı dükkânı ve içeride bir sandalyeye attı kendini. Ceza fişini okurken gözleri tabela yazısını ve ceza miktarını gördü. Tabela yüzünden kendisine öyle bir ceza kesilmişti ki, yıllardır bu işi yaparken o kadar parayı bir arada görmemiş, kazanmamıştı. Bir sinirle cezaya itiraz etti. İzin kâğıdı olduğunu, hakkı olduğunu söylese de ceza kesilmişti bir kere. İtirazına cevap alamayınca mahkemeye gitti. Ancak mahkeme masraflarının cezaya yakın olduğunu görünce vazgeçmek zorunda kaldı. Yılların kurabiye ustası, kurabiyelerinin doyumsuz tadıyla herkesi mutlu eden ustanın ağız tadı kaçmıştı. Çok üzgündü ve sinirliydi.
Kurabiyenin tatlılığı ve vermiş olduğu mutluluk artık ustada kalmamıştı. Bir sabah sinirli bir şekilde çarşıya girdi. Dükkânın kapı camını kırdıktan sonra merdivenle çıkıp tabelayı yerinden söktü çarşının ortasında yere fırlattı. Paramparça edecek kadar üstünde zıpladı. Dükkânına geri döndü ve tezgâhı, camı, çerçeveyi ne varsa kısacası kalan ne varsa kırıp döktü. Bunu duyan polis dükkana gelerek ustayı gözaltına aldı. O günden sonra da kimse ustadan haber alamadı. Hep kulaktan kulağa bir şirkette çalıştığı, köyüne döndüğü, yurt dışında olduğu gibi şeyler söylenip duruyor anack kimse doğruyu bilmiyordu.
Dükkâna ne mi oldu? Cezayı kesen belediye alacağına karşılık dükkâna haciz koydu. Şimdi orada kocaman puntolarla ‘’Belediye Tanıtım Ofisi’’ yazılı bir tabelası olan yer alıyor.