Asırlar önce üç yakın arkadaş varmış. Bu arkadaşlar sadece günü kurtarmak için yaşıyorlarmış. Bulduklarını yiyor, bulamayınca da o günü aç geçiriyorlarmış. Krallarının buyruklarına uyuyor fakat bu düzenin değişmesi gerektiğine inanıyorlarmış. Hatta bu düşüncelerini çevresindekilere söylüyorlarmış fakat ne bir destekçi ne de bir dost bulamıyorlarmış.
Bir gün üç arkadaşın değiş tokuş yapacak hiç eşyası kalmamış. Yaşadıkları barakada çok aç bir şekilde oturmuşlar ve konuşmaya başlamışlar. Bütün bu sistemi ve ne yapacakları hakkında fikir alışverişinde bulunmuşlar. Kralı öldürmeye kadar uzanacak uçsuz bucaksız hayaller ve fikirler ortada geziniyormuş. Dönemi eleştiriyorlar, bu döneme el ayak olan halkın sessizliğine de ses olmak istiyorlarmış.
Sabah saatleri yaklaşırken bütün gece ayakta olan arkadaşların artık gözleri kapanmaya başlamış. Bir şey bulamadan geçen bir gece diye düşünürken içlerinden bir tanesi bir anda ayağa kalkıp ‘’Buldum!’’ diye bağırmış. Bu bağırış sonunda uyuklayan diğer arkadaşların gözleri fal taşı gibi açılmış. Fikri bulduğunu söyleyen kişi yatakta bulunan kirli bir bezi almış. Yırtarak ufak parçalara ayırmış. Mürekkebe parmağını batırıp bezin üstüne rakamla bir yazmış. Diğer ufak bez parçalarının üstüne ise rakamlarla sırasıyla üç, beş ve on yazmış. Sonrasında diğer arkadaşlarına bakmış ve ‘’Biz de bununla alışverişimizi yapacağız.’’ demiş. Diğer arkadaşları gülmüş ve bunun nasıl mümkün olacağını sormuşlar. O da ‘’Eşyalara, emeğe bir değer biçeceğiz ve bu değer karşılığında bu bez parçalarını vereceğiz.’’ demiş. Arkadaşlardan biri “mümkün değil böyle yaptığımızı kral duyarsa bizi yaşatmaz” demiş.
Üç arkadaş soluğu kralın yanında almışlar. Krala bu buldukları sistemi anlatmışlar. Kral önce sistemi saçma bulup bu arkadaşları huzurundan kovmuş. Sonrasında da tekrar huzuruna çağırıp bu sistemi detaylı olarak anlatmalarını istemiş. Üç arkadaş heveslice sistemi tekrardan anlatmışlar. Eşyaya ve emeğe bir değer vereceğiz demiş. Kral da ‘’Kim verecek bu değeri?’’ deyince, akıllı üç arkadaş ‘’Tabii ki siz vereceksiniz kralımız.’’ demişler. Kralın hoşuna gitmiş bu fikir. Üç arkadaş kralın yanında bu sistemin kurulması için çalışmaya başlamışlar. Kısacası hayatlarını kurtarmışlar.
Gel zaman git zamandan sonra bu sistem yürümeye başlamış. Üç arkadaştan bir tanesi bu bez parçaların demir olması halinde daha kalıcı olacağını söylemiş krala. Kral ilk başta kabul etmemiş. Fakat sonunda demirin üstüne kralın portresini basacağını söyleyince kral hayır diyememiş. Bu sefer de daha önce yaptıkları bez ve kâğıtların demirini üretmişler.
Kral halkına farklı gözükmek ve gücünü göstermek için demirin üstüne rakam değil vahşi hayvanların basılmasını istemiş. Her bir demire farklı bir değer belirlemiş ve ön yüzünde vahşi hayvan resmi arka yüzünde ise kralın portresi olan demirler halkın kullanımına sunulmuş.
İki arkadaş planlarını kabul ettirmenin mutluluğunu yaşarken üçüncü arkadaş boş durmamış. O da bu kâğıt ve demir değerlerin halka verildiğini, emekleri karşılığında kazanıldığını fakat sermayenin, emekten daha fazla kazanması gerektiğini düşünmüş. Kral ilk başlarda bu fikre olumsuz yaklaşmış. Fakat sonunda size toprak veren, sizi koruyan, size bir yurt veren benim diyerek halkın emeğinden kazandığı kâğıt ve demirlerin bir kısmını almaya başlamış. Böylelikle halk çalışmış, kazandığı demirlerin bir kısmını da kral ile paylaşmaya başlamış.
Kral öldükten sonra yerine oğlu geçmiş. O da bu düzeni devam ettirmeye devam etmiş. Asırlar sonra bu üç arkadaşın kurduğu sistem hâlâ devam etmiş. Emek çalışırken sermaye kazanmış. Kimse de buna ses çıkarmamış. Bu masalda burada bitmemiş ve hâlâ devam etmekte...