Seyircinin hakkı!..

 

Salon futbolundan zerre kadar nasibini alamamış bir turnuva var, salonda bu aralar…

İsimlerinin yüzde 80’i ünsüz harflerden oluşan yüzde 100 ünlü savaşı…

Sözde organik futbol için doğal ortamda özel yetiştirilmişler, ama…

Onlar hâlâ merdiven altı futbol imalatı yapıyorlar!

***

Bakınca, ağır formalar, büyük armalar…

Görülen, beynin hükmedemediği savruk ayaklar!

Yıllarca çalışıp hak ederek kazandıkları apoletleri bizzat kendileri söküyorlar.

Sadece yaşlanmışlar, tecrübe kazanmamışlar…

Hâlâ aynılar…

Futbolları değil kafa yapıları…

Uzatılan mikrofonlara “biz profesyoneliz” demeye sıkılmıyorlar!

Belli ki, doymamışlar…

Futbola değil para basmaya!..

*** …

Geçmişte yetişmiş en büyük futbolcuları izlemiş, güzellikleri ve başarıları hazmetmiş siyaset mağduru Sakaryalılar, susamışlıklarını gidermek için tribünlere koşuyorlar…

Sadece göze hoş gelen oyun bekliyorlar.

Sahadakilerse farklı hesap yapıyorlar.

Ne olursa olsun kazanmak için oynuyorlar.

Ayak topuyla ayak oyununu karıştırıyorlar!

***

Yaşını başını almış, eski futbolcular…

Artık kimi teknik adam, kimi yorumcu…

Herkesin ortak saygısı, ‘hocam’ hitabı…

Adamlarda ne sevgi var, ne saygı…

Arayı kapatan duyarlı seyirci, Sakaryalı…

Terbiye sınırlarını zorlayanları, ıslıkladı, yuhaladı, ağzını kapadı.

***

Güce dayalı siyasetten esinlenen güce dayalı oyun anlayışı estetik fukarası…

Göze hoş gelmeyen futbol için verilecek tek şey kaldı, kayıp ilanı!..

Kısa saha uzun paslar, sağlı-sollu ortalar…

Bir de çok uzaklardan atılan şutlar…

Uzun menzilli füzeler, nükleer başlıklılar…

Eskiden büyük oynayan futbolcular…

Büyük sahada oynadıklarını sanıyorlar.

Göbekten verkaç, duvar pası, 2’ye 1 yapmak yerine önden fırlayan göbeklerini kaşıyorlar!

Aralarında yabancı futbolcular olmayınca adeta birer kuru sıkı tabancalar…

Kaideyi bozmasa da istisnalar, ortadalar…

***

Kavga-dövüş, aksiyon, heyecan, gözyaşı…

Futbol olmayınca sahne bunlara kaldı!

Ruhsal zekayla, teknik beceri arasındaki karbon kağıdı çıkınca, güzel futbol imkansız aşklara benzedi.

Spor salonu, film stüdyosuna döndü.

Filmin adı “Güç savaşları!”…

‘İt dalaşı’ jübile yaptı, ortalık karıştı.

 

Yerini yedek oyuncu ağız dalaşına bıraktı.

Keleş’in yerini kalleş’lik silahı aldı.

Kimi rakibini köşeye sıkıştırdı, çalışan böbreklerine boksör gibi yumruk salladı.

Kimi kafasına takılanı boğazladı.

Kimi ayağına basanı evinden aldırdı!…

Sakarya Spor Salonunu, Survivor adası sandı…

Bu şartlarda karıştırması da doğaldı…

Ne de olsa 2 organizasyonun da yapımcısı aynı, Acun Ilıcalı…

Adam akıllı, her şey paralı…

Ahaliyi ekran başına mıhladı…

Eşeği de sağlam TV’ye bağladı.

Yaşanan nahoş olayları bir şekilde unutturmalı…

Profesyoneliz (!) diyenlere dağıttığı Dolar balyalarından 1-2’sini de Sakaryaspor’a aktarmalı…

Zaten saha içinde centilmenlik ödülünü hak edecek kimse kalmadı, hepsi cezalı!..

Ödül, anasının ak partisi gibi seyircinin hakkı!..

Tribünleri doldurdu, aklıselim davrandı.

Hadi oynat bakalım, Acun Ilıcalı…