Ufak bir kasabaydı. Dünyanın sayılı büyük dağlarından biri tam kasabanın arkasında yer alıyordu. Fotoğraflarda kasabanın sırtını dağın eteklerine dayadığı çok güzel bir şekilde görünüyordu. Bu sebeple havası ve suyu son derece temizdi. Burada yaşayan insanlar birbirlerini çok iyi tanıyorlardı. Hatta burayı ziyarete gelenlere bile yerel rehberlik yapıyorlardı. Kimi nesillerdir burada oturuyor, kimi ise en az on yıldır burada yaşıyordu. Çok samimiydiler.

   O gün televizyonlarda bölge için fırtına ve şiddetli rüzgâr uyarısı yapıldı. Bu bölgede dağdan dolayı çok fazla fırtına olmazdı, genellikle sis etkili olurdu. Kasaba halkı televizyonda yapılan uyarıyı dikkate alarak işlerini ve alışverişlerini fırtınaya özel olarak hazırladı ve erken saatlerde evlerine çekildiler. Hava kararmadan kasabanın sokaklarında kimseler kalmamıştı. Etrafta büyük bir sessizlik vardı. Sessizliği derinden gelen ve yeri titreten sesi ile bir gök gürültüsü bozdu. Ardından havanın kararmasıyla çakan şimşekler etrafı adeta şenlik alanına çevirdi. Birkaç saat boyunca durmadan çakan şimşek ve duyulan gök gürültüsünden sonra sahneye bu sefer de şiddetli bir yağmur çıktı. Yağmur o kadar güçlüydü ki yere vuran damlaların sesi kasabadaki her evin içerisinden net bir şekilde duyuluyordu. Yağmur, sabahın ilk ışıklarına kadar var gücüyle devam etti. Sabah olduğunda ise etkisini tamamen kaybederek yerini o bölgeye özel olan sise bıraktı, fakat sis o kadar kuvvetli değildi.

   Sabah olduğunda kasaba sakinlerinden bir tanesi işe gitmek için evden çıktı. Arabasına doğru yürürken bir anda titreyerek ve boğazını tutarak yere yığıldı. Bu sahneyi gören eşi evden bağırıp koşarak çıktı. Eşinin yanına giderken o da bir anda acı içerisinde yere yığıldı. Yerdeyken sürünerek bir yere ulaşmaya çalışsa da başarılı olamadı. Yerdeki pozisyonunda eşine yakın bir mesafede kaldı. Sesleri duyan kasabalılardan bazıları dışarı çıktıklarında aynı acı gerçekle karşı karşıya kaldılar ve onlar da can çekişerek yere yığıldılar. Bu olaydan sonra kimse kapısını açmadı, fakat herkes camdan dışarı merakla bakıyordu. Kimi komşular birbirlerine neler gördüklerini anlatmaya çalışıyorlardı.

    Kasaba halkından birileri polise, ambulansa durumu haber verdi. Olay yerine gelen polis ekipleri arabadan indikten sonra tıpkı diğer kasaba halkı gibi acı çekerek yere yığıldılar. Bu sefer polisi arayıp durumu anlattılar. Kasabanın çevresi güvenlik çemberine alındı. Kasabanın içerisine koruyucu elbisesi olanlar haricinde giriş yasaklandı ve havayı test etmek için uzmanlar çağrıldı. Havanın kontrolünü sağlayacak uzmanlar koruyucu elbiselerini giyip kasabanın çeşitli yerlerinde testler gerçekleştirdiler. Topraktan ve sudan numune aldılar. Ölenlerin yanına gidip incelemelerde bulundular.

    Yapılan ilk testlerin sonucunda herhangi bir sorun görünmüyordu, fakat daha detaylı incelemeler yapılması için bu testlerin ve numunelerin laboratuvara götürülmesi gerekiyordu. Bu incelemeler süresinde kasaba halkına herkesin evde kalması konusunda uyarılar gerçekleştirildi. Gıda ve su ihtiyacı olan evlere tedarik sağlandı. Sağlanan yardımları almak dışında kasaba halkından kimse kapısını bile açmadı. Kasaba yine ölümcül sessizliğe bürünmüştü. Gece yapılan incelemelerde havanın içerisinde bulunan, fakat bilinmeyen bir madde keşfedildi. Bu maddenin açık havada etkili olduğu ve kapalı bir ortamda etkisini kaybettiği kanısına varıldı. Ayrıca bu maddenin incelenmesi sonucunda nefesi kesebileceği kanısına varıldı ve uzmanlar tarafından kasabanın içerisinde yaşayan herkesin tahliyesi istendi. Kartpostallara geçmiş bu kasaba artık ıssız ve etrafı ‘yasak’ yazılı şeritlerle çevrili. Bu kasabanın adı yaşanan olaylardan sonra ‘’Nefessiz’’ olarak değişti. Nefessiz kasabasının içerisinde hiçbir canlı yaşamıyor, yaşayamıyor. Tamamen doğal, sessiz ve nefessiz.