Bu şehirde onlarca, belki de yüzlerce halen faal olan kum ocağı var… Bu şehirde, onlarca, belki de yüzlerce kum çıkarma faaliyeti tamamlanmış çukurlar, havuzlar var. Bizdeki kum ocaklarının yüzde doksanından fazlası maalesef tarım arazilerinde. Faaliyetini tamamlayan kum ocağı işletmecileri de, kum çıkardıkları çukurları öylece bırakır, bu çukurlara sular dolar, havuza döner.
**
Arada bir duyarız, yaz aylarında da boğulma olayları yaşanır. Tarım arazilerindeki kum ocaklarıyla ilgili mevzuat özetle şöyle der, ‘…Şartları tamamlandıktan sonra ihale edilen ve işletmeciye teslim edilen arazi, kum çıkarma çalışması noktalandıktan sonra, meydana gelen çukurlar, toprakla doldurulur ve idareye, tarıma elverişli şekilde teslim edilir…’
**
Mevzuatta bu şart olmasına rağmen, bu şehirde kaç kum işletmecisi, kum çıkardığı arazideki çukurları toprakla doldurarak idareye teslim etmiştir? Var mıdır bir tane? Bu soruyu bir de şöyle soralım; Mevzuatta bu şart olmasına rağmen idare, neden bu çukurların işletmeci tarafından toprakla doldurulduktan sonra teslim almamıştır? Burada açık olarak bir suç işlenmiştir ve işlenmektedir.
**
Bir kum işletmecisi, aldığı tarım arazisindeki kum ocağı bölgesini, işi bittikten sonra verimli toprakla doldurup teslim etmek zorunda. Çukurlara dolduracağı verimli toprağı nereden bulacağı, idarenin değil onun sorunudur. Kum alınan arazileri çukur olarak bırakmanın bir başka olumsuz hali de var. Onu da anlatayım;
**
Geçtiğimiz yıllarda işletmecinin süresini doldurup terk ettiği ve havuza dönüşen bir kum çukurunda bir genç yaşamını yitirmişti. Gencin ailesi Valiliğe karşı açtığı tazminat davasını kazanmıştı. Çünkü burada muhatap Valilik. O kum ocağı arazisi, toprakla doldurtularak teslim alınmış olsaydı, böyle bir boğulma olayı meydana gelmeyecekti.
**
Aynen boğulma gibi, tarım arazisinin kumunu aldıktan sonra çukurlar halinde bırakmak, çukurlar halinde teslim almak da bir tarım arazisine yapılacak en büyük kötülüktür. Bütün bunların altını çizdikten sonra devam edelim…
**
Pamukova yakınlarında, Sakarya Nehri kıyısında tarım arazilerine bir kağıt fabrikası kuruluyor. ‘Kurulsun mu, kurulmasın mı?’ konusunda bir sürü demeç kavgaları yaşandı. Kurulmasın diye onlarca makale yazıldı. Sonuçta, arazideki koca koca kum çukurları gösterilerek, ‘..Burada mı tarım yapılacak? Bu çukurlar nedeniyle arazi tarım özelliğini kaybetmiştir. Bari fabrika kurulsun’ tezi maalesef galip geldi.
**
Ancak, o araziden kum çıkaran işletmeci, o arazideki koca koca çukurları toprakla doldurup idareye teslim etseydi, hiç kimse, ‘Burası tarım arazisi özelliğini kaybetmiş’ diyemeyecekti. Birileri görevini tam olarak yapmaması nedeniyle o fabrika oraya kuruluyor.
**
Ve kurulduktan sonra Sakarya Nehri’nden zift akmaya başlayacak. Ve kurulduktan sonra Sakarya Nehri’nden tarım sulaması yapılamayacak. Sakarya Park’ın manzarası simsiyah zift akan, canlıların yaşamadığı bir nehir olacak. Büyükşehir’in Sakarya Nehri üzerinde iki köprü arasında çalışmasını sürdürdüğü rekreasyon projesi bittikten sonra ziftli bir manzara oluşacak.
**
Görüyor musunuz, nereden nereye. tarım arazisini kum ocağı olarak ver. Çukurlarla teslim al. ‘Tarım arazisi vasfını kaybetti’ de. Sonra da şehrin başına bela olacak, bir fabrika oraya dal budak sarsın.
**
Sonuç itibarıyla, hata tuğlalarını üst üste koyup, yarınlarımızı el birliğiyle yok ederken, bu duruma ‘şerh’ koyan, ‘yanlış’ diyen bilgi erbabını da harcamaktan geri kalmıyoruz…