Bugün 8 Mart yine gündem oldu kadın, dertleri sıkıntıları.
Toplumlar değişir, kültürler değişir ama kadın hep aynı yerde. Vazife adledileni yapmaktır ona düşen. Tarih de hiç yanında olamamıştır kadının. Doğası gereği zalim olamadığı ve fiziksel olarak da güçsüz olduğu düşünüldüğü için hep ezilen olmuştur. Şiirlerde ne kadar da el üstünde tutulsa, göklere çıkarılsa da hep görmezden gelinmiştir, birey olamamıştır hiç.
Dün de, bugünde hiç sorulmadı ona ne istediği. Yazılacak çok şey olsa da, hepsi bu günde kalacağı için yazmak ta manasız geliyor. Sadece daha önce okuduğum bir haber geldi aklıma.
İzmir’in Konak ilçesinde bir mezar taşında bundan 144 yıl önce yaşamış ve 30 yaşında vefat etmiş bir kadının çilesi yazılmış. 13 yıl yokluk ve sefalet içinde eşinden gördüğü şiddete rağmen 4 evladını büyüttüğü için şükreden bir kadın. Bugünü ve geçmişi kıyaslayanlara ibretlik olması dileğiyle
Urlalı İbrahim oğlu Mustafa Efendinin eşi Cemile hanımın mezar taşında yazanlar;
"On para domat, altmış para lahm (et), bir ekmek, yirmi kömür ve bamya idi aşım on üç sal (yıl, sene), bu hal-i yevmiye tamam şükür/ İdub dört evlat ile müdam Urlalı Mustafa Efendi-i brahm/ Tahammül idup sabr ile büküldü belim ayağım baş parmağımda/ Mercimek danesi şişim ömr vefa etmedi otuz yaşım…"