Hangi kocaman zamanları nerede, nasıl geçtik; yaşlandıkça sorgulamaya başladık. Şimdi; neleri yazık yere ziyan ettiklerimizi içimiz acıyarak anlatıyoruz.
Yaratılmış evrende sadece toplu yaşamaya mecbur insana Akıl ihsan edilmiş.
Yaratan’ın insana verdiği en büyük armağan Evren-Doğa-Akıl ve hayattır.
Her birey, kimden ne kadar katkı alırsa alsın, kendi hayatını kendisi yaşar.
Yaratan, Sizin hayatınızı ailenizin dışında başka insanlara da bağımlı kılmak isteseydi, hayatı Size öyle bağımlı bahşederdi.
Yaratılmış her şey de doğru korunarak, insanların birlikte yaşaması istenmiş. Haklı, Doğru, Erdemli ve Dolu! Hiçbir Kulu Kula muhtaç etmeden yaşamak!
***
Söz dönüp dolaşıp,” Sakarya’da, büyük mal-mülk kayıplarıyla ıskalanan zamanlara gelir.
Tarihin her döneminde çok büyük kazanımlar da, çok büyük ve yazık kaybedişler de yaşandı, yaşanır.
Sakarya; 1980’lerde başlayan zamanı, son 17-30 yıl içinde de maddi-manevi kaybetme zirveleri yaparak, uzun yılları yazık yere ıskaladı.
Yazık edilen maddi manevi hemen her yazık servetlerimizi yazmaya çalışırım.
Çünkü; yaşımızın gereği, bu şehirde her şeyi birkaç kuşakla yaşadık. Herkesin herkese muhtaç olduğunu O yıllar içinde gördük:
Eskilerin,” Komşu komşunun külüne muhtaçtır!” sözü de bu gün herkesin kulağına takılan en büyük küpe gibi olmalı : -)
Şu yaşta değil, her adımda yaşanan o kadar gereksiz ıskalamalar var ki?
***
Aile yaşamında, evlenmeden önce de, evliyken de; Okul yıllarında, yapmışsan spor yaşamında, yaşının her evresinde ve hala;
Kardeşlerinle, kan kardeşin mahalle arkadaşlarınla, askerde ve de çalışma yaşamında kim bilir ne derinlikli ıskalamalar yaşanmıştır.
Hayatın bana sunduğu eşsiz bir anımı sunayım. Özellikle geçmişte futbolun içinde olanlar umarım bunu kendisi de zaman zaman yaşıyordur?
Yaklaşık 22-25 yıl önce-bizim Eski Reji dediğimiz- Bahçevan sokakta yürüyorum. Yenicamiliyim, Bahçevan sokağa uzağım ve az bilirim.
Arkamda birileri ıslıklarla birisini çağırıyor. Orada yabancıyım, bana değildir diye çevreye bakarak yürüyorum.
“ Hasannn!” diye bağırmalar olunca,” acaba?” diye, döndüm. Karadenizspor Yöneticileri Baydarlar’ın küçüğü : -) Telaşla ve güler yüzle beni çağırıyor.
Yan yana gelir gelmez, Limonlu kahveyi işaret ederek,” Abimle oturuyoruz. Seni görünce ikimizde çok tuhaf olduk…Gel çay içeceğiz!” dedi.
Kahveye girdik; Abi Kardeşle üçlü yumak halinde sarılıştık; ağlaşmalar gırla.
***
Onlar Genç Yönetici, biz de genç futbolculardık. Karadenizspor-Donatım maçları, her maç gibi, ömrümüzün en çekişmeli spor anlarıydı:
3 İnsanı göz yaşlarına boğan şeyi nasıl anlattılar;“ Belki her maçtan sonra sizi Donatım Fabrikasına kadar dövmek için kovaladık.
Şimdi yaşlandık ama; Seni karşıdan geçerken görünce birden 25-30 yıl önceki yaşlarımıza gittik. O günleri hatırlayınca böyle de sevindik.
Bizi hayatımızın en güzel yaşlarına-zamanlarına götürdün, çayı birlikte içip anlatalım diye peşinden böyle bağırıp çağırdık.” dendi, sohbet saatlerce sürdü.
En güzel yaşlarda ıskalananları, Yazabilen kalem yazsa Romanını yazar. Çünkü; o canlı yaşadığım sadece bir anıydı ama…
***
Yıllarca futbol oynadım; sahada ve dışarıda ağzımdan tek bir küfür çıkmadı. Tek bir kırmızı kartım olmadı. Kimseye kinim, düşmanlığım da asla olmadı.
Adapazarı Lisesi’nde oynadığım 3 yılda da hiç yenilgisiz şampiyon olduk. Kendi Lig takımımdan arkadaşlarımdan okul maçında yediğim tekmeler yazıya sığmaz.
Erkek Sanat, Ticaret Lisesi, Arifiye Öğretmen Okulu, İmam Hatip okullarında oynayan futbolcuları tanırdık. Hepsi bana hayatımın en güzel yaşlarını hatırlatır.
Yaşanan her neyse nedir. Bana en güzel yaşlarımı hatırlatan O sporcular, “ Iskalanmayacak Yaşları Iskalatmayanlardır”; saygıyla minnetle anarım…
Ayrımsız 82 milyon İnsan, Ülkesinin ve Hayatın 1 dakikasını bile ıskalamadan huzur ve güven içinde, Doğru yaşasın : -)