Çözümü olan iki hastalığa yakalanmıştım. Doktorlar bunların isimlerini bana Latince olarak söyledikleri için hiçbir şey anlamamıştım. Ben de kendimce bu hastalıklara tümden ‘’His Hastalığı’’ ismini koymuştum. İnsan kendi hastalığına yeni isim verir mi? Bana özel, benim hastalığımdı. O kadar sahiplenmiştik ki birbirimizi, bir ara ne o bensiz ne de ben onsuz yaşayacağımızı düşünemiyorduk.

İlk şikâyetler için doktora gittiğimde bana ‘’Çağımızın, dönemimizin hastalığı.’’ demişti. Demek ki iyi bir dönemde yaşamıyorduk ve herkes hasta diye düşündüm kendimce. Bu his hastalığının iki tipi varmış ve o iki tip birbirinin kardeşiymiş. Bilin bakalım bu iki kardeş aynı anda hangi insanda belirtiler göstermiş? Hatta belirti göstermekle kalmamış bu iki kardeş his hastalığı milyonda bir olasılık olarak aynı anda çok şiddetli tepkimeler gösterirmiş. Bu iki kardeş hastalıkları anlatamadım ve yazmak için oturdum kâğıt, kalemin başına, belki daha iyi anlaşılır daha iyi anlatabilirim diye.

His hastalığımın ilk belirtisi olan; Dünya kendi etrafımda dönüyor hissi var ya o his öldürüyordu beni az daha. Öldürmek belki iddialı bir kelime olsa da o hissiyat bitiriyordu beni. O hissi yaşadığım zamanlar aslında ben yaşamıyormuşum. Hayatta değilmişim ya da bitkisel hayata girmişim. Bedenen yaşıyor ama mantıken ölü gibi bir şey. Sonunda kimse de ölmedi ama...

Dışarı çıktığımda herkesin bana baktığını düşünüyordum. Önce elimi ağzıma, yüzüme götürüyordum. Acaba yüzümde bir şey mi var diye? Sonrasında da üstüme başıma bakıyor, dokunuyor hatta fermuarımı bile kontrol ediyordum. Çok garip bir histi çünkü bu kadar insanın nedensiz yere bana bakması normal değildi. Oradan hemen uzaklaşıp daha tenha bir yere gitmek istiyordum. Bunun için bir otobüse biniyordum. Fakat o da ne? Otobüse bindiğimde de herkesin bakışları benim üstümde oluyordu. Ben artık alışılagelmiş olan elimi yüzüme götürme, üstümü başımı kontrol etme davranışlarımı sürdürüyordum. Sanki her şey bitmiş, zaman durmuş ve dünya benim eksenim etrafında dönüyormuş gibi hissediyordum. İnanılmaz garip bir histi.

Bu hissin yanındaki kardeşinin ise maharetleri çok daha farklıydı. Onun tepkimeleri kardeşi kadar çok yoğun duygular yaşatmasa da aralarda uğramadı değil. Yatağa yattığımda yaşadığım günü düşünüp gün içerisinde yaptıklarımı ve söylediklerimi düşünürdüm. İşte tam o sırada gelirdi o his. Senin aklına yapmaman ya da söylememen gereken bir anıyı hatırlatır. Seni yattığın yerde "Öyle yapmamalıydım. Öyle dememeliydim." diye zıplatarak uykularını kaçırır. Sağa da sola da dönsen nafile artık o hissin kolları arasındasındır. Bir virüs gibi ufaktan başlayarak bütün geniş alanlarına yayılır. Beynin sadece o düşünceye hatta o yaptığın ve geçmişte kalan olaya odaklanır. Sana da uykusuz geceler ve uyku düzeninin bozulmasıyla yaşanacak zor günler kalırdı.

Bu iki kardeş his hastalığını doktora anlattığımda inanmamıştı. Sonrasında da beni tedavi edeceklerini ilaç, terapi gibi çözüm yollarını deneyeceğini söylemişti. Hepsini de denedim. Etkileri azalmıştı. En azından beni uyutmayan his hastalığını yenmiştim. Fakat dünyanın benim etrafımda dönme hissi ve herkesin bana bakma hissi etkilerini sürdürüyordu. Bir gün doktoruma bu hastalıkların neden oluştuğunu sordum. O da bana samimi olarak ‘’İnsanları çok düşünmekten. Onları kırmama çabasına girmekten. Toplumun içinde bu kadar kötü varken iyi olmaya çalışmaktan olur. Kısacası iyilerin hastalığıdır bu, kötüler çok yakalanmaz.’’ dedi. Kendimi dışarıya karşı kötü kendi içimde ise iyi olmaya adapte ettim. Kısacası bir seri katilin hayvan hakları savunucusu olması gibi karmaşık bir şey oldum ve bu beni rahatlattı. O günden sonra bende de gözle görülür iyileşmeler başladı.