Güneş ışığının aydınlatmadığı yerdeyim. Yılbaşı için satılan cam fanusların içinde bağıran ama duyulmayan o kişiyim ben. Yağmurun en çok yağdığı o bulutun altındayım. Gezegenin üstüne çıkıp ayaklarımı sonsuz karanlığa sarkıtmak istiyorum. Üşümek istiyorum, sevmediğim şeyleri yapmak istiyorum. Bir söz hakkı istiyorum, beni dinlemeyeceklerini bile bile ama konuşmak istiyorum. Her şeyi istiyor, hiçbir şeyi de istemiyorum. Kararsızım, kendimle baş başa ama yalnızım. Kendimden nefret ediyorum. Nefretin tıpkı sevgi gibi bir duygu olduğunu biliyorum, bunun yüzünden kendimi de çok seviyorum. Duyguların samimiyetine de inanmıyorum. Kendimi insanların içinde denizin ortasında uçamayan bir kuş gibi hissediyorum. Kaçmak istiyorum, kaçamıyorum. Kanatlarımı koparmak istiyorum. Sanki kanatlarımı koparsam uçacakmışım gibi. Sonrasında da gökyüzünden sıkılacağım. Her yer mavi olacak. Aralarda beyaz bulutlar olacak. Bu da sıkacak beni. Tekrar yeryüzüne ineceğim.

    İnsanların çıkmaz sokaklarında yol aramaktan yoruldum. Kendi kendime çıkmaz sokaklar inşa ettim ve kendimi oraya hapsettim. Bu sokaklara benden başkası giremiyor. Artık bu sokaklardan ben de çıkamıyorum. Labirent içerisinde kalmış bir fare gibiyim. Çıkışı biliyorum ama bulamıyorum ya da bulmak istemiyorum. Bir şeyler okuyup bir şeyler öğrenip bunu etrafıma da anlatmak istemiyorum. Bugüne kadar anlatım da ne oldu? Ya anlattıklarımı anlayıp beni dinlemedilerse ya da beni dinleyip anlamadılarsa ikilemini de düşünmek istemiyorum. Gökyüzü üzerime üzerime geliyor, toprak beni kabul etmiyor. Gökyüzü ile toprak arasında hayat dedikleri yerde sıkıştım kaldım. Bulutlar hapishane kuşlar ise gardiyan oldular benim için. Artık bir romantizm katmıyorum hayatıma. Sıkıştım kaldım burada. Nefes almayı sadece ciğerlerimi şişirmek için kullanıyorum, nefes almayı unutmak isterdim. Çok şey isterdim ama yapamazdım. Yapamadığım için de zaten burada sıkıştım kaldım. İşte buradayım.

    Kalabalıklar içinde yalnız kaldım. Kendi kendimin bile yalnızıyım artık. Buraya düşmemin en büyük sebeplerinden biriydi her şeyde bir anlam aramaya çalışmam. Aramamalıydım, aradım ve işte buradayım. Bütün domates kavanozları sıralı bir şekilde dizilmiş de sanki kapağı açılmış, dökülmüş ve sırasını kaybetmiş bir cam kavanozum ben. İşte benim bu ben. Sorgulamamam, her şeye boş vermişliğim ve hiçbir şeyi bilmeyişim bundandır. Kimsesizliğin gezdiği sokakların adları benim ismim, yalnızlık ülkesinin başkentiyim ben. Bir takım yıldızının en sönük ışık saçan gaz bulutuyum. Ben o kadar fark edilmezim artık. Ben bu çukurdayım, buradayım.

   Çoktandır buralardayım. Bunalımın en dibinde en karanlık yerindeyim. Bir zamanlar bir el uzanacak ve beni buradan çıkaracak dedim ve bekledim. Ne biri geldi ne de biri el uzattı. Düştüğüm yerde kaldım. Kalmakla da kalmadım, battıkça daha da battım. Dibini göremediğim bir karanlıkta düştükçe düşüyorum. Hem düşmek istiyor hem de düşmemek istiyorum. Bu yolun sonunu merak etsem de düşer durumda olmak da hoşuma gidiyor. Henüz dibi görmedim diyorum kendime. Yine kendimi kandırıyorum. Bunalım kelimesinin tam ortasındayım, kelimeyi bitirip noktayı koyamıyorum.