Sınava giren öğrenciler kadar stresliydi çocuklarını bekleyen aileler. Boyundan büyük sorumlulukların altına giren çocuklarına yardım edememenin stresiydi hissettikleri.
Eğer çocukları yerine sınava girebilseydiler, itiraz etmez seve seve üstlenirlerdi bu sorumluluğu.
En çok tespihlerden çıkan sesleri duyuyor kulaklarım okul bahçesinde ve fısıltıyla haykırılan duaları. En çok"hayırlısı olsun" cümlesi dökülüyor dudaklardan.
Tevekkül havası var buralarda yağmurla karışık. Birazda sis var, bekleyişlerin çaresizliği ile dalan gözlerden.
Dakikalar, saatler kadar uzun geliyor dışarıda bekleyenlere ve saniyeler kadar kısa, sınava giren öğrencilere.
Ne dışarıdakiler bilir içeridekileri, ne de içeridekiler dışarıdakileri. Herkes başka bir telaşa bırakır kendini.
Hava soğukmuş, sıcakmış aldırmadan saatlerce beklemeye razı beklerler bir "nasıl geçti" demek için.
Birde tüm bu sıkıntılardan, stresten uzak öğrenciler, aileler var tabi.
Bu aileler sıcacık yataklarını bırakıp, destek olmak istemezler çocuklarına keyfi olarak. Sıradan bir pazar günüdür onlar için sınav günleri.
Yapacakları en büyük desteğin dershaneye göndermek olduğunu düşünürler. Çocuklarının derdiyle yanmak nedir bilmezler. Bir olmayı değil, ben olmayı öğretmiştir hayat onlara.
Dünya umrunda olmayan çocuklarda var elbette sınava giren. Elini kolunu sallaya sallaya gelirler sınav yerine, çoğu zaman geç kalarak.
Daha hayatın ne olduğunu idrak etme olgunluğuna erişememiş tiplerdir bunlar. Belki de biz fazla ciddiye almışızdır hayatı kim bilir.
Belki de biz erişememişizdir sınavların anlamsızlığını idrak etme olgunluğuna.