Sürpriz sonuç!..

 

Gerçekte takım futbolu beklentisi, sanal alemin aşk hikayesi! .

Maç kazanmak için ortaya konan menü günlük performansın yükseltilmesine dayalı bireysel beceri…

Türk futbolunun ana teması bu…

SS’un benzer senaryosunu da rakip yemedi.

Bodrum, bildiğin ağır geldi.

Kötü zemin, iyi futbol…

Motivasyona odaklı savaşçı örnekleri…

Fizik güce dayalı kora kor mücadele…

Kazanmak adına yapılan her hamle ve oyuna müdahale…

Topa sahip olmak kadar yeniden kapma çabası…

Hepsi ve daha fazlası, rakip takımdaydı…

***

SS en geriden pas yapma niyetini dile bile getiremedi!

Rakip takım önde öyle bir baskı kurdu ki…

Bu şartlarda bırakın oyun kurmayı, SS saat bile kuramazdı!

Stoperler mecburen uzun paslara şartlandı..

Bek’ler top almadı, hücuma çıkmadı…

Herkes kendi yerine mıhlandı, kaldı.

Orta sahadaki doğru adam paylaşımı, pas alternatifi bırakmadı.

Okuduğunuz satırlar, sahada filizlenen uzun pas’ın kısa hikâyesi…

Hedefteki adam yine Feyyaz…

Yanına yaklaşan olmadı, SS için maç erkenden sona erdi.

90 dakika oynanması, işin formalitesi….

***

Korneri, şutu, verkaçı, duvar pası, 2/1’i…

Müsabaka boyunca hiç biri denenmedi..

Bütün bunlar olmadığı halde gidişattan memnun gibi görünen SS’un teknik heyeti…

Oyuna müdahalede gecikti…

Keşke diyorum, şimdi…

Teknik heyet yerine deneyimli bir ihtiyar heyeti transfer edilseydi!

***

Önemli ayrıntılardan biri, takımın şekli…

Maç öncesi bir maç yapmış gibiydi.

Takımın geneli yorgun ve bitkindi.

Doğan Seçkin Şavgın, hep kızgın!

İlk defa böylesine yorgun-argın…

“Sahanın iyilerindendi!” diye yazanların kalemini kırdım!

13’te ısınmaya oyuncu yollayan hocanın yerinde olsaydım, 25’te dışarı alırdım!

30’a bırakmazdım…

Adnan, Turgay, Nurullah…

Bunlarda 8’lik tığ gibi delikanlıların…

Futbolları olmasa da boğazları sağlam maşallah!

Onları oyundan bile almazdım…

Çünkü, takımımda olmayanları zaten oynatamazdım!

***

Dolayısıyla…

Bodrum karşısındaki takımın görüntüsü, bitik batarya!

Bitti… Ama…

Cevabı aranan soru başka…

Neden böyle, acaba?

***

Biraz dikkatli bakınca, her şey görülüyor kolayca…

Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belli tarihi klişesi bir kez daha tescillendi.

Ne de olsa tarih, tekerrürden ibaretti.

Sadece günler değişti, sonuç değişmedi.

Pazar’ın gelişi, Perşembe’den belli…

Henüz çok yeni, hatırlayın çift kale’yi…

Atmadıysanız eğer Cuma günkü yerel gazeteleri…

Açın, okuyun Perşembe’den duyulan Pazar’ın ayak seslerini!

Sonra kafanızı 2 elinizin arasına sıkıştırın, mengene gibi…

Düşünün hele bi…

Bakın bakalım, bu şartlarda sonuç sürpriz mi, değil mi?

Kaybedilen 2 değil alınan 1 puan, işte o sürpriz vallahi!