Gözünüzü kapatın ve çok uzak yıllara gidelim. Yüzyıllar, binlerce yıl öncesine... Bu gezegendeki ilk insan türlerinden birisiniz. Yalnızsınız. Etraf kapkaranlık bir şey göremiyorsunuz. O sırada kendinizi tanımaya çalışıyorsunuz fakat bir şeyler sürekli titrer gibi hareket ediyor üstünüzde. Vücudunuzun yan tarafında sarkan, istemsiz hareket eden, kol denilen organınızla yere dokunuyorsunuz fakat o hareket etmeye devam ediyor. Bir şey anlayamayıp boş boş bakıyorsunuz etrafa. (İleride insanoğlu bunun adına üşüme diyecek.) Sonra yavaştan etrafınız aydınlanmaya başlıyor. Sarı büyük bir top ufaktan kendini göstermeye başlıyor. Uzun uzun bakıyorsunuz ancak bir sonrasında gözleriniz kamaşıyor ve bakamamaya başlıyorsunuz. Meraktan onun doğduğu yöne doğru yürüyorsunuz.

Bu yürüyüşü yaparken yalnız değilsiniz. Etrafınızda sizin gibi hareket eden, yürüyen birileri daha var. Bir anda durup birbirinize uzaktan uzun uzadıya bakıyorsunuz. Sonra yavaş hareketlerle birbirinize yaklaşıyorsunuz. Sessiz bir şekilde birbirinize bakıp olayı anlamaya ve birbirinizi tanımaya çalışıyorsunuz. Elinizle birbirinize dokunuyorsunuz. Sonrasında bir anda karşınızdaki bir ses çıkartıyor ve siz bunu duyduğunuzu anlıyorsunuz ve bir anda ikiniz birbirinizden korkar şekilde uzaklaşıyorsunuz. Daha sonra tekrar yakınlaşıyorsunuz. Sonrasında da hiçbir şey olmamış gibi etrafa bakıyorsunuz.

Bu sırada daha önce gördüğünüz sarı top yerini değiştirmiş ve başınızın üstüne gelmiş. Ellerinizi uzatmaya çalışıyorsunuz. Ama o kadar uzak ki yetişemiyorsunuz. Ellerinizi uzatıp yukarıya bakarken yere düşüyorsunuz. Sonrasında diğer sizin gibi olanlar yürümeye başlıyor. Siz yerden kalkıyorsunuz son derece yavaş hareketlerle ve farkında olmadan siz de demin onun çıkardığı gibi bir ses çıkartıyorsunuz. Çıkardığınız bu ses önce sizi korkutuyor sonrasında da diğer size benzeyenin arkasına dönüp size bakmasına sebep oluyor. Bunu da böylelikle öğrenmiş oluyorsunuz.

Sarı top, ilk gördüğünüz yerin tam tersi yerden kaybolmaya başlıyor ve siz yönünüzü değiştirip o tarafa doğru gidiyorsunuz. Ama sarı top giderek kayboluyor ve kayboldukça arkasından kapkaranlık bir hava geliyor. Bir şey görmüyorsunuz o sırada ne olduğunun farkına varmadan istemsizce gözleriniz kapanıyor. Gözünüzü açtığınızda sarı top yine aynı yerden doğmaya başlıyor ve kendinizi yeniden doğmuş gibi hissediyorsunuz. Ayağa daha hızlı kalkıyorsunuz. Önünüzde bu sefer masmavi bir şey var ona doğru yavaş adımlarla gidiyorsunuz. Yanına geldiğinizde elinizle dokunuyorsunuz ama bir şeyler elinizi hemen geri çekmenize sebep oluyor. Böylelikle, ileride insanoğlunun su diyeceği bir şeyle tanışıyorsunuz. Bu sefer iki elinizle ona dokunuyorsunuz. Hatta üstünüze, yüzüne fışkırtıyorsunuz suyu. Yüzünüzde, yukarı ve aşağıya doğru açılan bir yer keşfediyorsunuz. Bu yeni bulduğunuz suyu oraya götürüyorsunuz ellerinizle fakat istemsiz bir şekilde geri çıkarıyorsunuz. Acı verici bir şekilde içeriden dışarıya bir hava püskürtmeye başlıyorsunuz. Bu havanın adına da daha sonra öksürük denilecek.

Su kenarından uzaklaşıyorsunuz. Etrafınızda gördüğünüz her şeyi yeni keşfettiğiniz, iki ucu aşağı ve yukarı doğru açılan yere atıyorsunuz. Sonunda bir şeyler hoşunuza gidiyor ve ondan daha da çok atmaya başlıyorsunuz. Ta ki bir yerde durana kadar. Bu şekilde ilk yemeğinizi yemiş oluyorsunuz. Kendinizi iyi ve güçlü hissediyorsunuz. Tam bu sırada daha önce gördüğünüz size benzeyen birini tekrar görüyorsunuz. Yine uzaktan bakışıyorsunuz. Böylelikle ileride insanların hafıza dediği özelliği keşfediyorsunuz.

O size benzeyenle birlikte yürüyorsunuz, sarı topu yakalamaya çalışıyorsunuz. Onu ilk gördüğünüz yöne doğru yürüyorsunuz. Hiç durmadan yürüyorsunuz. Bazen doğuya, bazen de batıya...

Gözünüzü açıyorsunuz ve günümüze geliyorsunuz. Hoş geldiniz. O dönemleri bu çağdan düşünmek ne kadar zordu değil mi?