Uyku karşı koyamayacağı derecede bastırmaya başlamıştı. Neredeyse gözleri kapanıyor, kafası da aşağıya düşüyordu. Beynini ve hareketlerini kontrol edemiyordu. Bir ara arabayı yavaşlattı. Garip bir ses çıkarttı ve gözlerini olabildiğince açtı. Uykuyla top yekûn savaşa girmişti artık. Sonucu belli olan bir savaştı bu ama direnebileceği kadar direnecekti. Her şeye rağmen uykulu gözlerle aracını kullanmaya devam etti. Yol olabildiğince karanlık ve uykusunu getirecek kadar düz ve tehlikesizdi.

   Bir müddet daha böyle sürdükten sonra yolun kenarında terk edilmiş çok büyük bir yapı gördü. Yapı, uzaktan eski bir fabrikaya benziyordu. Etraf kapkaranlıktı. Arabayı yolun kenarında bıraktı ve bu eski yapıya doğru karanlıkta yürümeye başladı. Sanki bir şeyler onu oraya çağırıyordu. Bu arada arabada bastıran uyku bir anda ortadan kaybolmuştu. Yürürken sadece yorgun olduğunu hissetmişti. Yapının yanına yaklaştığında onun eski bir fabrika olduğunu gördü. Cebinden telefonunu çıkardı. Telefonun ışığını fabrikanın eski ve paslanmış kapısının üstünde duran tabelaya doğru tuttu. Tabelanın üstünde ‘’Dondurma Fabrikası’’ yazıyordu. Bu yazıyı okuduktan sonra içini bir mutluluk kapladı. Bu hissiyatla birlikte uyku da saklandığı yerden ortaya çıktı ve bastırmaya başladı.

   Kapıyı itekledi ve kapı açıldı. Fabrikanın içerisine girdiğinde çok hoş bir koku vardı. Sanki vanilya biraz çilek biraz da farklı tatlar kokuyordu. Yılların dondurma üretildiği yerin duvarlarına sinmişti bu kokular. Bir duvarın dibine oturdu ve kafası artık yorgunluğa dayanamadı ve uyudu.

   Rüya görmeye başladı. Rüyasında bu fabrikanın onun olduğunu. Buradaki makinelerin, çalışanların mutlukla ve huzurla çalıştıklarını gördü. O da bu durumdan çok memnun oldu. Rüyasından gülerek ve büyük bir mutlulukla kalktı. Kalktığında etraf aydınlanmıştı. Terk edilmiş dondurma fabrikasının içerisinde birkaç parça eşya vardı. Fabrikaya ilk girdiğindeki o tatlı dondurma kokuları ise yok olmuştu ya da burnu bu kokulara alıştığı için artık farkında değildi.

    Dondurma fabrikasından çıktı ve fabrikanın eski, paslı kapısını bulduğu gibi sıkı sıkı kapattı. Etraf aydınlandığında çevresine baktı. Fabrikanın arkasında çok yüksek bir tepe vardı. Tepenin yan tarafında geniş bir vadi. Burası sanki özenle seçilmiş bir yerdi. Dondurma fabrikasının etrafında en ufak bir şey yoktu. Her yer doğaldı. Sanki elle çizilmiş bir alandı burası. Bir süre çevreyi izledikten sonra yolun kenarında bıraktığı arabasına doğru ilerledi. Kontağı çalıştırdı ve dün akşam dondurma fabrikasına ilk girdiğindeki o tatlı vanilya kokusu burnuna geldi. Gözlerini kapadı ve derin derin içine çekti…

    Gözlerini açtığında hava karanlıktı, etrafta ışıklar vardı ve başında bir hemşire vardı. Ona oksijen solutmaya çalışıyordu. Sonra iki kişi geldi ve onu olduğu yerden kaldırdılar. Sedyeye yatırıp ambulansa bindirdiler. O sırada tekrar gözlerini kapattı. Ne olduğunu anlayamadı. Dondurma fabrikasına gitmek istiyordu fakat bir şeyler ona izin vermiyordu. Gözlerini tekrar açtığında bütün yakınları onun yanındaydı. Bir hastane odasındaydı. Araba kullanırken uyuduğu için yoldan çıkıp kaza yaptığı için getirilmişti. Kendini nasıl hissettiğinin farkında değildi. Yakınları ve hemşireler bir isteği olup olmadığını sordu. O sadece ‘’Dondurma’’ dedi ve uyuya kaldı.