Ben okulların Ece Ablası’yım…
Bu mesleğe henüz 4 ay önce başladım,
Çiçeği burnunda bir gazeteciyim…
Sosyoloji okuyan öğrenci ve öğretmen adayı bir bireyim.

Okulları dolaşıyor öğrencilerin fotoğraflarını çekiyorum..
Bugünün küçüklerinin, geleceğin büyük adamlarının anı birikimine katkı sağlıyorum elimden geldiğince…
Okulları dolaşırken ve gittiğim haberlerde sizlerle iç içe olurken hissettiğim duyguları fark ettiğim duyarlılıkları yazmak istedim…
Zamanında ben de öğrenciydim ve hala küçük olmasam da ailemin okuyan çocuğuyum…
Yani sizler gibi onlardan biriyim, yaşayan, anlayan…

“Çocuklara katlanmak” deyimi öğretmenliğin bahsi açıldığında kullanılan bir deyimdir.
Üstelik bu deyim bazen bahane ile bazen de sabır sınırı ölçümü ile kullanılır.
“Ben kendi çocuğuma katlanamıyorum, kaldı ki bir sınıf dolusu çocuğa nasıl katlanayım” derler bazen…
Farkında olmadan eziyoruz onları, “karıncayı bile incitmem” cümlesindeki ‘bile’ nin karıncayı incitmesi söylemindeki gibi…
Ben objektifimi onlara yansıttığımda kadrajımdan gözlerinin içini görüyorum çoğu zaman.
Gittiğim güzel okullar da oldu,
Zor şartlarda eğitim savaşı içine girip galip çıkmaya çalışan okullarda.
Öğrencilerine anne-baba şefkatiyle bakan, kucak geren öğretmenleri de gördüm, bu meslekten yorulup tükenmiş bitkin ama ekmek telaşı için zoraki çalışan öğretmenleri de…
Bazı meslekler gönüllü mesleklerdir, sonradan giydirilmez insana, insanın ruhunda yaratılıştan var olur yetenek gibi…
Bunlardan biridir öğretmenlik.
Kimileri şanslı, kimileri elindeki imkânları en iyi şekilde değerlendirme telaşında.
Fakat hepsi çok güzeller, eğitim için savaştırıp yarıştırdığımız çocuklarımız onlar bizim…
Küçükler, öğretilenlerle ezberletilenlerle ve sürekli değiştirilen eğitim sisteminde çoğu zaman acımadığımız, oyun oynayamayıp kitaplara boğulan değerlerimiz.
Kitap gerekli mi? Elbette gerekli, anneye muhtaç zamanlarında zihinsel gelişimleri için okunan masallar ne kadar gerekliyse,
Eğitim ve öğretim için okutulan kitaplar da bilinçlenmeleri adına o kadar gerekli…
Üzüntüm sadece ödev yığınları altında kalan küçük ruhlar, yaşadıkları stres…
“Bak Ali şu sınavda şu kadar net yapmış ama sen? “ cümlesini doğrulttuğumuz çocuklarımız…
Başarıyı örnek göstermek elbette ki güzel tebrik etmek de gerekir ama hiçbir çocuk başaramadığı bir şey için suçlu olmamalı…
Anne-baba olmamız bir zamanlar çocuk olduğumuz gerçeğini değiştirmez, hatırlayalım.
Kendi çocuklarımızla övünmeyi bilelim,
Yarış atı değil,
Hiçbir sınavda birinci olmasalar da bizim çocuklarımız onlar...