Çünkü; Sakarya’da kimle küçücük bir sohbete girsek, konu, “Ya, Sakarya’da arkasında güvenle durabilecek, yönetici kimlikli siyasi bir lider bulamıyoruz!
Var, tabii var da; herkes işini, aşını, ev huzurunu, geleceğini, şu günkü konumunu düşünüp, Suya sabuna dokunmanın günü değil gibi davranıyor” sözleriyle bitiyor.
Ben de Sakarya Baro Başkanı Sayın Zafer Kazan’ı yıllardır gündemde izlerim. Üstteki yorumlardan çok ayrı ve özel, önemli bir yere koyarım.
Sayın Kazan ile sadece iki kez aynı ortamda birlikte bulunduk. İlki eski baro binasında; birisi de kısa bir ayaküstü diyebileceğimiz bir sohbette.
Gündem izlenimlerin ve bunlar güvenmem için yetti. O güveni de açıkça söyler, yazarım.
***
Kazan’ın, Baro Başkanlığı sona eriyor diye üzgünüm. Çünkü; Ülkede ve Sakarya’da yanlış şeyler yaşandığında, görüşünü tam bir hukuk mensubu gibi veya makbul (!) bir eşraf gibi, kamuoyu önünde cesaretle konuşan bireyler az.
Hele de Sakarya! Sakarya, artık 40-50 yıl önceki Sakarya bile değil. Hukuk içinde kalarak, söylenmesi gereken doğrular, mutlak uyarılar bile yapılmıyor.
Şehrin ve şehir gündeminin asıl sahibi olan halk kalmadı. Kişisel korkular bacayı sarmış. Yanlışı bilen de; görmüyor, duymuyor, konuşmuyor.
***
Sakarya Baro Başkanı Zafer Kazan, görev dönemi boyunca, sadece mesleki konularda değil, Şehirle, yaşamla ilgili yanlışlarda sessiz kalmadı. Görüş de verdi; hukuk önünde görüşünün arkasında da durdu.
Ülkedeki ulusal Adalet ve Hukuk platformlarına da katılarak görüş ve destekler sundu. Baromuzun şu anda Hukuk Dünyası’ndaki yeri pekişmiştir.
Sakarya Adliye Sarayı’nın şehir merkezi Adapazarı’ndan ve şehrin üç tarafındaki ilçelerden çok uzakta olması yanlıştı. Ama deprem felaketi Valilik Daireleri ile Adliye Sarayı konusunda bizi mecbur etti.
Sözü; Baro mensupları ve Başkan Kazan’ın; Adliye Dünyamızın ısrarlı takibi ile şehir merkezinde hayata geçen Bölge Adliyesi’ne getireceğim.
Baro mensuplarına teşekkür ederken; Bölge Adliyesi’nin Adapazarı’nda inşa edilmesi ve özellikle de açılması için çaba gösteren AKP Milletvekillerini de unutmuyoruz.
***
Zafer Kazan ve GİBİ değerleri zamanında görmek, doğru tercihlerle başka Yönetme konumlarına davet etmek bizler için çok mu zor bir EGO’dur?
Sayın Kazan en küçük bir şey kaybetmez… Bakın, “Sakarya bu! Bizden adam olmaz!” kafası değişmedikçe; Yönetmeye Seçtiğimiz EGO’lar bencil ve yanlış olacaktır. Ve, Sakarya ve hepimiz kaybetmeye devam ederiz.
Kimseden icazet almadan yazdığımı bilenler bilir. Şehrime borcum var!
Ülkede, kimi Barolara, Başkanlarına ve Avukatlık mensuplarına, ülke ve çağdaş insan yaşamını korumak için verdikleri katkılar için minnet duyarım.
Hukuk içinde kalarak; benzer davranışları gizlisiz saklısız söz ve eylemlerle yapan her meslek gurubuna da aynı saygıyı duyarım.
Baro Başkanı Av. Zafer Kazan’ın ülkeye ve Sakarya’ya vereceği katkılar dilerim bitmemiştir, bitmez. Yolu açıktır, açık da olmalıdır!
Baro Başkanı olarak verdiği hizmetler için binlerce teşekkürler…
MESLEK ODALARI VE SİVİL TOPLUM;
SİYASETTEN DAHA ÖNCELİKLİDİR.
Ülke ve şehirleri Yönetmek için Seçilen Siyaset, şunları ülke ve şehirlerde yaşayan halktan daha iyi bilir.
Ülkelerde maddi ve manevi üretilen tüm değerleri ortaya çıkaran halktır. Başta Çalışanlar ve Yatırımcılar-Girişimciler!
Onlar; tüm Ülke ve Şehir Bütçeleri’ni üretenlerdir.
Tabii, Yaşamın ve Aklın çağlar boyunca ortaya koyduğu en büyük gerçek; her ülke, her şehir ve yaşanan en küçük yaşam birimi bile Yönetilir.
Seçilmiş Yönetenler toplumun olmazsa olmazıdır. Öyle olsa da; Yönetenlerin yetkisi ve görevi; ülkeyi ve şehri halkın istediği gibi yönetmektir.
***
Halk; Dil, Din, Irk Ayrımsız; Yasama Yürütme Yargı Bağımsızlığı ilkesine uygun yönetildiği oranda güvenli huzurlu mutlu bir yaşam bulur.
Girişte yazdım; Yöneten Siyaset bir ülkede Ülke Servetlerini ve Bütçelerini Üreten değildir. Siyaset, Halkın Ürettiği Servetleri Yönetir. Doğru ve İyi Yönetirse Ülke de, siyaset de kazanır.
Haa; Doğru ve İyi Yönetemeyen Siyaset hiçbir şey kaybetmez. Sadece Evine döner; O ev de eski evi değildir : -) Asıl kaybeden ülke, şehir, halktır.
Denetlemeyen, gidişatı sormayan sorgulamayan halk bu yanlıştan kendisi sorumludur. Ki, bu anlayış Siyasete de yapılabilecek en büyük kötülüktür.
Evinde çoluk çocuğuna bile kimse kolay kolay öyle davranmaz. Çünkü şunu bilir. Eğer izlemez, paylaşmaz, sorgulamazsa; çoluk çocuğunun yanlışı kapıya dayandığında yangın bacayı çoktan sarmıştır.
***
Ülkede her şeyi üreten Halk-Sivil Toplum ve Meslek Odaları; ateş bacayı sarmadan Siyasetle her gördüğü sorunu, yanlışı paylaşmazsa; ateş bacayı sardığında sonuçtan hepimizin zararlı çıkacağını bilmeli!