Ülkemiz ile ilgili sağda solda  çıkan haberler kabak tadı vermeye başladı artık. Gazetelerden, internet sitelerinden okuyup, televizyonlardan izlediğimiz  “yok artık! Bunu da mı yapmışlar” haberleri, maşallah Akyazılı Fadıl’ın yetiştirdiği 350 kilo olan balkabağı gibi, bitmek tükenmek bilmiyor.
Başkaları gibi bende “sizi uyutuyorlar” demek istemiyorum ama uyumayın be kardeşim! Bu kabaklar kendi aralarında rahatlıkla tozlaşma yaparlar. Siz işinizi arının, kelebeğin keyfine bırakmayın sabahın 6’sında kalkın kendi kabağınızın tozlaşmasını  kendiniz  yapın. Bozmasın tarlanızın düzenini öteki beriki. Ötekinin berikinin etkisiyle çabucak çoğalan kabaklar kulağa hoş gelse de öyle bizim oraların(Sakarya’nın)  koca balkabaklarının tadını vermez. Yabancı el değmiş bir kere, hiç İbni sina’nın kitaplarında anlattığı mucizeviliğinden eser kalır mı o balkabaklarında? Bizzat ilgilenip, balkabaklarını Sakaryalılar gibi, bu ülke için özenle yetiştireceksin ki;  ülken sokağa çıkma yasakları getirecek kadar mikroba bulaşıp kanser olmasın, yaşadıklarını unutup duran Alzheimer hastalarına dönüşmesin,  zararlı yağların kanına bulaşmasına engel olsun , bulaşan varsa da onları sünger gibi emip seni kolesteroldü bilmem neydi diye uğraştırmasın, sana bulaşmaya kalktığı gibi boyunun ölçüsünü alıp gitsin. Gereksiz yere çoğalıp durmana, yerim var mı yok mu demeden her geleni  ülkene alıp kilo problemi çekmene engel olmak için, içeri aldıklarını kolayca sindirsin hatta ve hatta balkabakların öyle bir yetişsin ki mide ve bağırsaklarına iyi gelip o içine aldıklarını zarar verdiğini hissettiği anda kolayca ülkesinden boşaltsın.
Sen hele bir yetiştir de, ondan sonra kabuğunu, içini, çekirdeğini her neresini her nasıl tüketirsen tüket.  Taşı, toprağı, havası, suyu cennet ülkem bal gibi gençlerini, kabak gibi yetiştirme! balkabağı gibi yetiştirmeyi bir becer artık. En verimli tarlalarında kabak gibi kendini gösteren gençlerine bir bak bakalım asıl dertleri neymiş. O sapasağlam tohumlar ne oluyormuşta yetişecekleri tarlaları savaş meydanlarına dönüştürüyormuş. Üzerlerine zehir akıtmak yerine karşına al da bir konuş, bir adam yerine koy. Ülkenin içinde bir savaş varsa, senin gençlerin sana kafa tutuyorsa, bu demektir ki sen bir şeyleri bir yerlerde yanlış yaptın. Kısa vadede çözüm almazsın elbette uzun vadede çözüm alacağın, binbir emekle yürüteceğin projeler geliştir. Çok kıymetli hazinen olan genç nufusunun kıymetini bil. Tozlaşmalarını ötekine berikine bırakıp kenara çekilme. Senin gencine, sen değer ver. Senin gencini sen yetiştir. Gençlerin senin sorunun değil, çözüm ortakların, geleceğin, kurtuluşun olsun. Sen hele bir çatışmayı bırakıp yanına çekmeyi becerebilsen, dünya devi olma yolunda seni omuzlarına alıp sağı solu titrete titrete yürür bu gençler. Baksana hiç bir şey döndüremiyor onları baş koydukları yoldan. Tutturdularmı ne de güzel tutturuyorlar işte tam ülkene yakıştığı gibi. Zoru gördükçe üstüne gidiyorlar, engel mengel tanımıyorlar, yeri geldi mi herkese ama herkese kafa tutuyorlar. Eee kötü mü?
Senin böyle sapasağlam gençlerle dolu bir ülken var ve sen onlarla birlik olmayı beceremiyorsun. Onların gücünü Türkiye çatısı altında toplayıp ilerleyemiyorsun. Bu gençler senin, senin ülkenin. Bu gün başkasının yönlendirmesine izin verip zarar gördüğün o gençler düşmanın değil. Geçmişte ve bu günde yaptığın hataların. Farket artık gençlerindeki gücü.
“Sen bir devsin”  ülkem “yükü ağırdır devin”. Gençlerine sarıl ,“kalk ayağa,dimdik doğrul ve sevin”