Önceki gün öğleden sonra, Orta Garaj’da Camili belediye otobüsünü bekliyorum. Biraz sonra 22-A numaralı otobüs geldi. Kampüs-Camili arasında ring seferi yapan otobüslerden biri. Otobüs, garaja yanaştığında kimsenin inmemesi dikkatimi çekti. Elimdeki poşetlerle güç bela otobüse bindim, poşetlerimi köşeye bırakıp doğrulduğumda, otobüsün ful dolu olduğunu gördüm. Sadece, en arkadaki beşli koltuğun orta koltuğu boştu.

**

Merdivenleri çıkarak, o boş koltuğa oturdum. Derken, otobüsün yolcu profilini izlemeye başladım. Hem koltukları doldurmuş yolculara göz atıyorum, hem de benim peşimden otobüse binen yolculara. Otobüsteki yolcuların tamamına yakını, 17-18-19 yaşlarında gençler. Yarısı kız, yarısı erkek. Kızların yarısı türbanlı, yarısı başı açık. Gençlerin belki de tamamına yakını elindeki cep telefonlarına gömülmüş, kafalarını bile kaldırmıyorlar. Bu arada, ayakta yolcu bölümü bile doldu.

**

Yaklaşık, 20-25 civarında ayakta yolcu var. Bunların yarısından fazlası inanın 65-70 civarı, belki de daha yaşlı. Otobüste koltuklarda oturan yaklaşık 30 civarındaki gençten inanın bir tanesi bile kalkıp, yerini bu yaşlılardan birine vermedi. Telefonlarıyla meşgul görünümündeki bu gençlerin, bu yaşlılara ilgisiz tavrı canımı sıkmadı değil. Otobüsümüzde hareket etti. Müftülük, Gümrükönü, Kömürpazarı derken Ozanlar Ünal Ozan Caddesi’nde seyir halindeyiz.

**

Genç kızlardan biri otobüsün, ‘duracak’ butonuna bastı. Birkaç yüz metre sonra otobüs, İlahiyat Fakültesi önünde durdu. Otobüsün durmasıyla, yaklaşık 15-16 kadar türbanlı genç kız otobüsten indi. Meğer bu genç kızların hepsi de İlahiyat Fakültesi öğrencisiymiş. Kampüs’ten fakülteye geliyorlar. Bu genç kızlardan boşalan koltuklara da, ayaktaki yaşlılar oturdu. Yaşlıların yine bir kısma ayakta yolculuk yapmaya devam ederken, koltuklarında oturan 15 civarındaki genç, yine onlardan bi haber görüntüyle, telefonlarıyla meşgul. Benim sinirler iki yüz seksenlere vurmuş durumda yolculuğumuz devam ediyor.

**

Derken Camili’ye yaklaştık. Otobüs hemen muhtarlığın yanındaki durakta durdu. Otobüste tarif etmeye çalıştığım gençlerin hepsi, telefonlarını toplayarak, otobüsten indi. Durağın, elli metre kadar ilerisinde yeni açılan Sakarya Meslek Yüksek Meslek Okulu’na doğru yürümeye başladılar. Meğer bu gençlerde Sakarya Meslek Yüksek Okulu öğrencisiymiş…

**

Şimdi… ‘Bu çocuklar okusa ne olur, okumasa ne olur’ diyeceğim olmaz. ‘Hiç mi, aile terbiyesi, hiç mi öğretmen tavsiyesi almadınız?’ diyeceğim o da olmaz. E, ben bu çocuklara ne diyeyim. 65-70 yaşındaki insan gözünün önünde, ayakta ve iki büklüm yolculuk yaparken, sen koltuğunda, bacak bacak üstünde, kayıtsızca telefonla oynuyorsun.

**

Ne denir böyle gençlere bilemiyorum. Yarın bu gençlerin hepsi üniversiteyi bitirecek, diplomalarını alacak. Ama inanın ellerindeki sadece ‘üniversite diploması’ olacak. ‘Hayat diplomasının’ ne olduğunu, ancak ve ancak yaşlanınca, gençler onlara toplu taşıma araçlarında yer vermeyince anlayacaklar…