Milletleri bir arada tutan en önemli ortak nokta din ve dildir. Ancak son yıllarda üzerinde en çok ta debelenilen hassas yerimizin de din ve dil olduğunu görüyor ve anlıyoruz.
 
Geçtiğimiz günlerde Türk Dil Kurumu yetkililerinin bir “Müsait” sözcüğü üzerinde yaptığı oynamalar sonucu gerçekten infiale neden olacak tartışmalar yaşadık.
Meğer çoğumuzun telefon görüşmelerinin tamda başladığı noktada ilk konuşmacı olarak başlayan biz olduğumuzu düşünürsek; “müsait misiniz? Ya da müsait misin?” diyerek başladığımız bir naziklik anlamına geldiğini zannettiğimiz ve 1924 yılından beri yeni Türkçemiz olan alfabeden meydana getirdiğimiz sözcük anlamı bambaşkaymış.
 
Tartışmalardan onu anladık. Bu güne kadar bir gazeteci olarak birçok defa haber için telefonunla arayarak peşinden de “müsait misiniz? Yarın okullar açık mı? Onu soracaktım” diyerek söze başladığımız konuşmada karşımızda bir kaymakam, bir vali veya bir bakan da olmuştur.
 
Meğerse biz halkın haber alma hakkını kullanmak için, birde devletin en üst noktasındaki yetkililerle çok defa bu hitapla başlayıp, bu hitaptan sonra da gayet olumlu bir yanıtlar aldık ve her an yine gecenin bir saatinde çok önemli bir olayın olabileceğini düşünürsek, yine de konu ile ilgili yetkiliyi benzer sözcüklerle arayıp söze Müsait misiniz, Meydana gelen deprem ile ilgili bilgi almak için rahatsız ettik. Müsaitseniz bilgi verebilir misiz diyebiliriz?
Şimdi ne oldu biz bir hata mı yaptık. Eğer hata yaptıysak, telefonun öbür ucundaki kişi bizi mutlaka uyaracaktı. Ama kimse uyarmadı.
Şimdi bakıyoruz da haberleşen ve Türk Dil Kurumu sözlüğünde de yeni tanımlama yapılan bu sözcüğün anlamı meğer (flörte hazır mısınız demek oluyor muş.) Karşımızdaki bizimle muhatap olan kişiler ise bunu bu güne kadar başka anladıkları için tepki göstermemişler. “ Tabi, tabi, müsait’im. Buyurun, buyurun. ” diyerek tatlı bir sesle bizlere olumlu yanıt vermiş ve bizlerde bilgi almak için arama yaparak bilgi almış ve okuyucu veya dinleyicimiz ile paylaşmışız.
Ama bakıyoruz ki dille oynayanlar bunu başka yöne çekip çekiştirip ayrışmayan, bölünmeyen toplumun önemli ortak noktalarından olan dil birliğini de neredeyse bölmek üzere olduklarını anlıyoruz.
90 senedir Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte başlayan okuma yazma seferberliği sonunda yüzde 80’lere 90’lara varan okuma-yazma çabalarımızı da bir çırpıda unutturacak hainlerin planları ve projeleri durmak bilmeden devam ettiklerini dilimize yaptıkları bu kötülükle bizleri bölmek, parçalamak istediklerini anlayabiliyoruz.
Bir toplumu bir arada tutan en önemli birleştirici noktalarımızdan olan dil ve din birliğimiz ortadan kalktığı andan itibaren o toplum veya topluluk bir arada duramaz. Çeşitli ekenlerde devreye sokulur. (ırkçılık, mezhepçilik vs) unsurlarda desteklenmesi sonucu o toplum artık parçalanmaya mahkumdur ve bunun dünyada çok örneği olan toplumlar vardır. Daha dün Balkanlar çok etnik grubu ayrıldı. Uzun yıllar ortaklık yapan Balkan halkları maalesef sonunda Hırvatlar,Sırplar, Makedonlar, Arnavutlar diye ayrı ayrı etnik gruplara bölündüler. Şimdi Balkanlarda herkes kendine yeni bir dil ve yeni bir din arıyor.